KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

TAHKİKAT SONA ERİNCEYE KADAR DA ISLAH YAPILABİLECEĞİNE DAİR AÇIK DÜZENLEME GEREĞİ, USÛLÎ KAZANILMIŞ HAKKIN İSTİSNASI NİTELİĞİNDEKİ YASA DEĞİŞİKLİĞİ UYARINCA KARAR VERİLMESİ GEREKİR

T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2024/2415
Karar No      : 2025/1656

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                       : 
Mersin 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                                 : 13.04.2023
SAYISI                                 : 2019/45 E., 2023/80 K.

Mahkemece bozmaya uyularak verilen karar, asıl ve birleşen davacılar vekili, asıl ve birleşen davalı vekili ve asli müdahil vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda,

Miktar veya değeri kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 5219 ve 5236 sayılı Kanunlar ile değişik 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) 427. maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanun'un 432. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.

Dosya içeriğine göre asıl davacılar Ahmet C., Halime C., Kenan C., Mahmut C., Mehmet C., Özgül Ş. vekilinin temyize konu edilen toplam miktarı aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı olduğundan her bir davacı için 500,00 TL olup, karar tarihi itibari ile kesinlik sınırı olan 12.950,00 TL’nin altında kaldığı anlaşılmakla; davacılar Ahmet C., Halime C., Kenan C., Mahmut C., Mehmet C., Özgül Ş. vekilinin asıl dava yönünden temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.

Asıl ve birleşen davacılar Fikriye C. ve Mehmet C. vekilinin, asıl ve birleşen davalı vekilinin, asli müdahil vekilinin gerekli şartları taşıdığı anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili asıl davada; müvekkillerinden Mehmet C. ile Fikriye C. (kendi adına asaleten Ahmet C., Kenan C., Mahmut C., Halime C. adlarına velayeten)'ın oğlu, diğer müvekkillerinin kardeşi olan Mehmet C.'ın 01.09.2007 tarihinden itibaren davalı şirkette çalışmaya başladığını, davalı şirkette Mehmet C., Fikriye C. ve Ahmet C.'ın da çalıştıklarını ve günlük yevmiye olarak kişi başı 17,00 TL ücret aldıklarını, 28.11.2007 tarihinde meydana gelen kazada Mehmet C.'ın ağaçtan düşerek vefat ettiğini, davalı şirketin ölüm olayında kusurlu olduğunu, gerekli önlemleri almadığını, müvekkili olan Ahmet C.'ın kardeşinin ölümüne tanıklık ettiği için uzun süre bu olayın etkisinden kurtulamadığını, davalı şirketin başsağlığı için bile aramadığını, hatta müvekkillerini işten çıkarttığını belirterek fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla (baba) Mehmet C. ve (anne) Fikriye C. için 1.000,00 TL maddi tazminat, (baba) Mehmet C. ve (anne) Fikriye C. için 2.500,00'er TL manevi tazminat, (kardeşler) Ahmet C., Kenan C., Mahmut C., Halime C. ve Özgül Ş. için 1.000,00'er TL olmak üzere 5.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 28.11.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davacılar vekili Mersin 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin birleşen 2019/437 E. sayılı dava dosyasında; asıl dava dosyasında maddi tazminat taleplerinin bilirkişi raporu doğrultusunda ıslah edildiğini, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 24.10.2018 tarihli ve 2016/29195 E., 2018/9958 K. sayılı kararı ile bozma sonrası ıslah yapılamayacağı gerekçesi ile söz konusu kararın bozulduğunu belirterek Mersin 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/45 E. sayılı dosyası ile birleştirilmek üzere, müvekkili Mehmet C. yönünden yapılan 3.000,00 TL ödeme dikkate alınarak 30.377,37 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile müvekkili Fikriye C. yönünden yapılan 7.000,00 TL ödeme dikkate alınarak 49.853,80 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Asli müdahil vekili; davacı Fikriye C.'n, Mehmet C.'ın biyolojik annesi olmadığını, müvekkilinin Mehmet C.'ın biyolojik annesi olduğunun Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/308 E., 2019/33 K. ve 22.02.2019 tarihli kararı ile tespit edildiğini belirterek olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte 50.353,80 TL maddi tazminat ve yine olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte 10.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiş, 31.03.2022 tarihli ıslah dilekçesiyle; maddi tazminat miktarını 49.276,20 TL arttırarak toplam 99.630,00 TL olarak ıslah etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili asıl davada; davacıların müvekkili şirketten istemde bulunmalarının yasal bir dayanağının bulunmadığını, davacıların müvekkili şirket ile hiçbir sözleşmesel ilişkilerinin bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Davalı vekili birleşen davada; zamanaşımına uğradığını, kazazedenin biyolojik annesinin dava dışı Saliha E. olduğunun Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/308 E., 2019/33 K, sayılı kararı ile ortaya çıktığını, yalan beyanda bulunan davacı yanın hiç bir akrabalık bağı bulunmayan müteveffa için alacak talebinde bulunduğunu, müteveffanın kardeşleri olduğu beyan edilen Ahmet C., Kenan C., Mahmut C., Halime C. ve Özgül Ş.'in öz kardeş olmadığını düşündüklerini ve söz konusu şahısların manevi tazminat taleplerinin reddi gerektiğini, işveren konumunda olmadığını, bilirkişi raporlarının birbiri ile çeliştiğini, dava dışı Nizamettin Öner için öngörülen kusur oranının da şirkete hükmedilmesinin hatalı olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 03.02.2011 tarihli kararıyla; Mahkemenin görevsizliğine, talep halinde dosyanın görevli Mersin Nöbetçi İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; karar süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince verilen 23.01.2012 tarihli ilamla; somut olayda davacıların murisinin meyve toplama işi yaparken, ağaçtan düşerek vefat ettiği,murisin tarım işçisi olduğu ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 4/b maddesi gereğince 50'den az işçi çalıştırılan tarım ve orman işlerinin İş Kanunu kapsamında olmadığı, Mahkemece murisin davalının İş Kanunu kapsamında işçisi olup olmadığı hususunda taraf delilleri toplanarak davacılar murisinin davalının daimi işçisi olmadığı sonucuna varılırsa; işin esasına girilerek aksi halde şimdiki gibi karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmaya uyan Mahkemenin 25.12.2015 tarihli kararıyla; bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olduğu gerekçesiyle davacı Mehmet C. için 30.877,37 TL maddi, 1.500,00 TL manevi tazminatın davacı Fikriye C. için 50.353,80 TL maddi, 1.500,00 TL manevi tazminatın davacılar Ahmet C., Kenan C., Mahmut C., Halime C., Özgül Ş. için ayrı ayrı 500,00'er TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, davacı Halime C. tarafından açılan manevi tazminata ilişkin davanın 500,00 TL ile kısmen kabulüne, kabul edilen kısma olay tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, davacı Özgül Ş. tarafından açılan manevi tazminata ilişkin davanın 500,00 TL ile kısmen kabulüne, kabul edilen kısma olay tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine dair verilen karara karşı, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulması üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 24.10.2018 tarihli ve 2016/29195 E., 2018/9958 K. sayılı ilamıyla; davalının sair temyiz itirazları incelenmeksizin bozma sonrası ıslah yapılamayacağı, davacının ıslahtan önceki talebi dikkate alınarak sonucuna uygun bir hüküm kurulması gerekirken, Mahkemece yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmaya uyan Mahkemenin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacı Fikriye C.'ın ölenin biyolojik annesi olmadığının sabit olduğu, ancak yeterli bilgi ve belge ile tazminat hakkı elde ettiğini ispatlayamadığı, asli müdahil Saliha E.'ın ise ölen Mehmet C.'ın biyolojik annesi olduğu, tanıklarının da dinlendiği ancak itibar edilmediği, çünkü iş bu dava açılana kadar biyolojik anne olarak herhangi bir dava açmadığı, ölen Mehmet'in bakımı ile ilgilenerek onu desteklediğini ispatlar nitelikte deliller sunamadığı, açılan davada asli müdahil dilekçesi ile davacı sıfatı kazanılamayacağı, Yargıtay ilamına göre de bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı, davacının bozma öncesindeki taleplerine göre davacılar Mehmet C., Ahmet C., Mahmut C., Halime C. ve Özgül Ş.'in tazminat taleplerinin kısmen kabulü, birleşen Mersin 12. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasındaki taleplerin de zaman aşımı nedeni ile reddi gerektiği gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabul kısmen reddi ile davacı Fikriye C.'ın davasını ispatlayamaması nedeni ile talebinin esastan reddine, davacı Mehmet C.'ın davasının 1.500,00 TL manevi 1.000,00 TL maddi tazminat olmak üzere kısmen kabulüne, davacı Ahmet C., Kenan C. davacı Mahmut C., davacı Halime C., davacı Özgül Ş. için ayrı ayrı 500,00'er TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiz yürütülerek tahsiline, birleşen Mersin 12. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasında davacıların taleplerinin zamanaşımı nedeni ile reddine, asli müdahil Saliha E.'ın davasının asli müdahil dilekçesi ile davacı sıfatı kazanılamayacağından usulden reddine karar verilmiş; karara karşı, süresi içinde asıl ve birleşen davacılar vekili, asıl ve birleşen davalı vekili ve asli müdahil vekili temyiz isteminde bulunmuşlardır.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

Asıl ve birleşen davacılar Fikriye C. ve Mehmet C. vekili; Yargıtayın göreve ilişkin ilk bozma kararından sonra tahkikata devam edildiğini ve tanık dinlenerek bilirkişi incelemeleri yapıldığını, dolayısıyla ilk bozma sonrası tahkikat yapılması nedeniyle ıslahın yasal olarak mümkün olduğunu, 12.10.2015 tarihli ıslah geçerli kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, kabul edilen manevi tazminat tutarının komik olarak nitelendirilebilecek bir tutar olduğunu, müvekkili Fikriye'nin vefat edenin üvey annesi olduğunu ve vefat eden ile birlikte aynı evde yaşadığını, kendi çocukları gibi vefat edene de baktığını ve duygusal yakınlık kurduğunu, bu nedenle manevi tazminat koşullarının müvekkili Fikriye yönünden de gerçekleştiğini, müvekkili Fikriye'nin de tüm aile bireyleri ile birlikte vefat edenle aynı evde yaşamakta olduğunu, dolayısıyla vefat edenin müvekkile destek olduğunu ve olmaya devam edeceğini, dava konusu olayda bir ceza davası söz konusu olduğu için ceza zamanaşımı kurallarının dikkate alınmasının zorunlu olduğunu, dava konusu olayda ceza zamanaşımı süresinin 15 yıl olduğunu, kaza tarihi 28.11.2007'den itibaren 15 yıllık zamanaşımı süresi eklendiğinde zamanaşımı süresinin 28.11.2022 tarihinde dolacağını, birleşen davanın zamanaşımı süresi dolmadan 27.12.2019 tarihinde açıldığını, dolayısıyla zamanaşımı gerekçesi ile davanın reddine dair verilen kararın açıkça hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek; kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir

Asıl ve birleşen davalı vekili; davacılar arasında sözleşmesel ilişki olmadığını, iş sahibi olduğunu, asli müdahilin kötü niyetli olduğunu, kusurlarının olmadığını, kardeşlerinin öz kardeş olmadığı düşüncesinde olduğunu, asli müdahil Saliha E.'ın müteveffa Mehmet C.'ın biyolojik annesi olduğunun ortaya çıktığını ve bu davacıların anneleri nüfus kayıtlarında mütevveffanın annesinden farklı olarak Fikriye olduğunu, bu nedenle tazminat talep etme hakları bulunmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

Asli müdahil vekili; davada vefat eden Mehmet C.'ın annesi olarak gösterilen davacı Fikriye C.'ın Mehmet C.'ın biyolojik annesi olmadığını, müvekkilinin Mehmet C.'ın biyolojik annesi olduğunun Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/308 E., 2019/33K ve 22.02.2019 tarihli kararı ile tespit edildiğini, bu karar üzerine davaya müdahale talebinde bulunulduğunu, müdahale harcı yatırıldığını, ıslah için süre verilmesine istinaden 12.03.2020 tarihinde ıslah dilekçesi verilip ıslah harcı da yatırıldığını ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Uyuşmazlık, tarım işçisinin iş kazası nedeniyle ölümü neticesinde uğranılan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

1- Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere ve özellikle kusur konusunda hükme esas alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olduğunun anlaşılmasına göre asıl ve birleşen davalı vekilin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Asıl dava yönünden davacılar Mehmet C. ve Fikriye C. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

A. Asıl davaya yönelik davacı Mehmet C. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Türk Medeni Usul Hukukuna yön veren en önemli ilkelerden biri teksif ilkesidir. Teksif ilkesi tarafların bütün iddia ve savunma sebeplerini belli bir usul kesitine kadar mahkemeye sunmalarını öngörmektedir. Bu ilke uyarınca taraflar dava malzemelerini yargılamanın herhangi bir aşamasında değil, ancak kanunca öngörülen süre dâhilinde mahkemeye hasredeceklerdir. Teksif ilkesiyle davaların gereksiz ve kötü niyetli olarak uzamasının önlenmesi ve yargılamanın sürüncemede bırakılmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Teksif ilkesi hem tarafları hem de Hâkimleri kanunda belirtilen süreye uymaya zorlayarak yargılanmanın hızlanmasını sağladığından usul ekonomisi ilkesinin gerçekleşmesine de hizmet etmektedir. Teksif ilkesinin yargılamadaki en önemli yansıması iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağıdır. 6100 sayılı HMK’nın 141/1. maddesinde tarafların yargılamada iddia ve savunmalarını ne zamana kadar değiştirebilecekleri düzenlenmiştir. Buna göre, taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Bu düzenleme ile kural olarak dilekçeler aşamasında tarafların iddia ve savunmalarını sunmaları istenmektedir. İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi yasağının ancak ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati ile aşılabileceği yine HMK’nın 144/2. maddesinde belirtilmiştir. Karşı tarafın rızasının olmadığı durumlarda ıslah, yasağın başladığı andan itibaren iddia ve savunmaları değiştirme noktasında taraflar için tek enstrüman olacaktır.

Islah, iddia ve savunma yasağının kapsamına giren taraf usul işlemlerini tamamen veya kısmen düzeltmeye yarayan bir hukukî imkândır. Taraflar ihmal, unutma, yetersiz bilgi ve benzeri sebeplerle eksik ya da hatalı şekilde iddia ve savunmada bulunmuş olabilirler. Yine, yargılama sırasında meydana gelen gelişmeler neticesinde taraflar yargılamanın başında sundukları iddia ve savunmalarında değişiklik yapma ihtiyacı duyabilirler. Teksif ilkesinin sert bir biçimde uygulanması ve belli bir zaman kesitinden sonra taraflara iddia ve savunmada değişiklik yapma imkânının tanınmaması halinde, şekilcilik esası engeller hale gelir ve yargılamanın adaletli bir karar ile sonuçlanmama tehlikesi doğabilir. Bu noktada ıslah, iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı başladıktan sonra tarafların kendi usul işlemlerini kısmen ya da tamamen değiştirmelerine imkân tanımak suretiyle, Medeni Usul Hukukunun katı şekilciliğini yumuşatan ve adaletli bir yargılamanın tesis edilmesini sağlayan bir kurum olarak Hukukumuzda ön plana çıkmaktadır. Kanundaki koşullara riayet edilmesi durumunda ıslahın sonuç doğurması için tek taraflı irade beyanı yeterli olacak, mahkemenin veya karşı tarafın rızası aranmayacaktır. HMK’da ıslah ile ilgili öngörülen koşullardan biri de zamanla ilgilidir. HMK’nın 177/1. maddesinde tahkikatın sona ermesine kadar ıslaha başvurulabileceği düzenlenmiştir. Islahın zaman bakımından sınırı, bozmadan sonra ıslahın yapılıp yapılamayacağı meselesi ile doğrudan alakalıdır. Bu noktada yargılamanın hangi aşamasına kadar ıslahın mümkün olacağını daha net ortaya koymak için tahkikat kavramının ve tahkikatın ne zaman başlayıp ne zaman sona erdiğinin üzerinde durmak uygun olacaktır.

Tahkikat, yazılı yargılama usulünde de basit yargılama usulünde de ön inceleme aşamasının sona ermesi üzerine başlamaktadır. HMK’nın 147. maddesinde ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tarafların tahkikat için duruşmaya davet edileceği düzenlenmiştir. Tarafların duruşmaya çağrılmasıyla tahkikat başlayacaktır.

Tahkikat evresi, taraflar arasındaki ihtilaflı vakıaların incelenip hakikatin ortaya çıkarılması için yapılan işlemlerin zaman itibariyle işgal ettiği yargılama aşamasıdır. Mahkeme bu aşamada tarafların talep sonucunu dayandırdıkları, davanın halli bakımından önem taşıyan ve ön inceleme tutanağında çekişmeli olarak belirtilen vakıaların, yine kural olarak tarafların sunduğu deliller çerçevesinde doğruluğunu araştırır. Taraflarca getirilen delillerin değerlendirilmesi ve ispat faaliyeti neticesinde uyuşmazlığın aydınlanmasıyla birlikte, Hâkimin davayı sonlandıracak kararı vermesi mümkün hale gelmektedir. Bu yönüyle tahkikat, davanın en önemli ve uzun aşaması olarak nitelendirilmektedir. Tahkikat aşamasından sonra taraflara yargılamayla ilgili son sözlerinin sorulacağı sözlü yargılama aşamasına geçilecek ve ardından mahkeme nihai kararını verecektir. HMK’nın “Tahkikatın Sona Ermesi” başlığı altındaki 184. ve 185. maddelerinde, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığında Mahkemenin, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim edeceği düzenlenmiştir. Tahkikat aşamasının bitimi bu tefhim ile birlikte gerçekleşecektir.

Bu bağlamda, 22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesinde; “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya İlk Derece Mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması halinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.” düzenlemesine yer verilerek bozmadan sonra ıslah konusuna yasal açıklık getirilmiştir.

Bu noktada aydınlatılması gereken diğer bir husus da usulü kazanılmış hak kavramıdır. Karar tarihinde yürürlükte olan 6100 sayılı HMK'da (ayrıca mülga 1086 sayılı HUMK içeriğinde) “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrarı sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Usulü müktesep hak, anlam itibariyle, bir davada, Mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.

Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulü kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulü kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).

Kazanılmış haklar “Hukuk Devleti” kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa'nın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.

Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Örneğin Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.

Usulü kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya Mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir. (HGK.nun 12.07.2006 T., 2006/4-519 E, 2006/527 K, 03.12.2008 T., 2008/10-730 E., 2008/732 K.) Zira usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir. (09.05.1960 T., 21/9; 04.02.1959 gün 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı)

Bu açıklamalar ışığında, Mahkemece görev nedeniyle davanın usulden reddine ilişkin verilen ilk karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince verilen 23.01.2012 tarihli ilamı ile bozulmuş, Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sırasında Mahkemece ıslah edilen dilekçesi dikkate alınarak davanın kısmen kabulüne dair verilen ikinci karar kapatılan Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 24.10.2018 tarihli ve 2016/29195 E., 2018/9958 K. sayılı ilamıyla bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle bozulmuştur.

28.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesi ile Yargıtayın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabileceğine dair açık düzenleme yapıldığı gözetilerek, yukarıda açıklandığı üzere usulü kazanılmış hakkın istisnası niteliğindeki yasa değişikliği uyarınca karar verilmesi gerekliliği hasıl olmuştur. Açıklanan nedenlerle Mahkemece davacı tarafın 12.10.2015 tarihli ıslahına değer verilerek hüküm tesis edilmesinin yerinde olduğu, bu defaki incelemeden anlaşılmakla davacının ıslahla talep ettiği tüm bedel üzerinden tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

B. Asıl davaya yönelik davacı Fikriye C. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Borçlar Kanunu'na göre destekten yoksun kalma tazminatı yalnızca mirasçılar değil, mütevaffanın ölümü ile onun desteğinden yoksun kalan mirasçı dışında kişilerin de isteyebileceği tazminattır (Hukuk Genel Kurulunun 16.01.2013 tarihli ve 2012/17-1491 E., 2012/74 K. sayılı ilamı).

Dava dosyasının incelenmesinde; davacı Fikriye C.'ın mütevaffa Mehmet C.'ın üvey annesi olduğu, imam nikahlı birliktelikten doğan mütevaffanın resmi nikahlı eş olan Fikriye C. üzerine nüfusta tescil edildiği, bu durumun Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/308 E., 2019/33K ve 22.02.2019 tarihli kararına kadar devam ettiği, dinlenen tanık beyanlarına göre Fikriye C. ve biyolojik anne ile birlikte müteveffanın aynı evde yaşadığı anlaşılmaktadır.

O halde Mahkemece, davacı Fikriye C.'ın mütevaffanın desteğinden yoksun kaldığı değerlendirilerek maddi ve manevi tazminat taleplerinin sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davacı Fikriye'nin ölenin biyolojik annesi olmadığının sabit olduğu, ancak yeterli bilgi ve belge ile tazminat hakkı elde ettiğini ispatlayamadığı gerekçesiyle davacı Fikriye C. yönünden davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

3- Birleşen davaya yönelik olarak davacılar Fikriye C. ve Mehmet C. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Davanın hukuksal dayanağı hizmet sözleşmesidir. Ne var ki taraflar arasındaki hizmet ilişkisinden meydana gelen ölüm olayı sonucu haksız fiili de içermektedir. 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 60. maddesinde “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.

Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur.

Eğer haksız bir fiil, mutazarrır olan taraf aleyhinde bir alacak tevlit etmiş olursa, mutazarrır kendisinin tazminat talebi müruru zaman ile sakıt olsa bile o alacağı vermekten imtina edebilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere, BK 60/2. maddesi uyarınca, eylemin aynı zamanda ceza kanunlarında suç sayılması halinde, daha uzun olur ise olayda ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı, dolayısı ile bu durumda 2004 sayılı Kanun'da yer alan diğer zamanaşımı sürelerinin uygulanamayacağı hususu anlaşılmaktadır.

Söz konusu hüküm, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için, sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.

Sonuçta; haksız eylemin suç oluşturması durumunda o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır.

Dava dosyasının incelenmesinde; davalı şirketin yönetim kurulu başkanı sıfatıyla Hasan Kalyoncu ile dava dışı işçi çavuşu Nizamettin Öner hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olmak suçlamasıyla Mersin 8. Asliye Ceza Mahkemesinde dava açıldığı ve her iki sanığın da kusurlu bulunarak TCK 85/1. maddesinden cezalandırılmalarına karar verildiği ve söz konusu kararın Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2013/8411 E., 2014/3318 K. sayılı ilamıyla onanarak 12.04.2014 tarihinde kesinleştiği, mahkumiyete karar verilen cezanın 15 yıllık zamanaşımı süreye tabi olduğu, somut olayda uzamış ceza zamanaşımı süresinin olay tarihinden itibaren 15 yıl olduğu ve birleşen dava tarihi (27.12.2019) ile olay tarihi (28.11.2007) arasında 15 yıllık zamanaşımı sürenin geçmediği anlaşılmaktadır.

O halde Mahkemece, birleşen dava yönünden uzamış zamanaşımı süresinin dolmadığı değerlendirilip işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken yanılgı değerlendirme ile davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

4- Asli müdahil vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) “Asli müdahale” başlıklı 65. maddesinde; "Bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen ya da tamamen hak iddia eden üçüncü kişi, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabilir.

Asli müdahale davası ile asıl yargılama birlikte yürütülür ve karara bağlanır." hükmüne yer verilmiştir.

Asli müdahalede; davaya müdahale eden kişi görülmekte olan bir davada o, davanın taraflarının hak sahibi olmayıp, onlardan ayrı ve bağımsız olarak kendisinin hak sahibi olduğunu iddia etmektedir. Davaya asli müdahale durumunda, yargılama sonunda asli dava ve müdahale davası konusunda iki ayrı karar verilecek ve bu karar hem asıl davanın tarafları, hem de asli müdahil için bağlayıcı hukuki sonuçlar doğuracaktır.

Bozma sonrası; Saliha E. vekili harçlandırdığı asli müdahale dilekçesi ile asıl ve birleşen davanın davalısına karşı maddi ve manevi tazminat talebinde bulunduğu, Mahkemece 19.09.2019 tarihli duruşmada Saliha E.'ın müdahale talebinin kabulü ile asli müdahil olarak davaya kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.

O halde Mahkemece, Saliha E.'ın usule uygun olarak asli müdahale talebinde bulunduğu değerlendirilerek çocukların anne babaya destek olduklarının karine olarak kabul edildiği (22.06.2018 tarihli ve 2016/5 E., 2018/6 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) gözetilip asli müdahil Saliha E. yönünden davanın esası incelenip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeple;

1- Asıl dava davacılar Ahmet C., Halime C., Kenan C., Mahmut C., Mehmet C., Özgül Ş. vekilinin temyiz dilekçesinin miktar itibariyle REDDİNE,

2- Asıl ve birleşen davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının REDDİNE,

3- Asıl davanın davacı Fikriye C. ve Mehmet C. yararına BOZULMASINA,

4- Birleşen davanın davacı Fikriye C. ve Mehmet C. yararına BOZULMASINA,

5- Temyiz olunan kararın asli müdahil yararına BOZULMASINA,

Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz eden davalıya yükletilmesine,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılar ile asli müdahil Saliha E.'a iadesine,

6100 sayılı Kanun’un Geçici 3. maddesi atfıyla 1086 sayılı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu asli müdahil yönünden açık, diğerleri yönünden kapalı olmak üzere,

17.03.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan               Üye                   Üye                Üye                    Üye 
Battal Yılmaz       Filiz Pınarcı       Emir Ateş       İsmail Ulukul      Osman Kiper