KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

ÖDEME EMRİNE SÜRESİNDE YAPILAN İTİRAZDA ZAMANAŞIMI DEF’İ İLERİ SÜRÜLMÜŞSE İTİRAZIN İPTALİ DAVASINDA TEKRAR İLERİ SÜRÜLMESE BİLE ZAMANAŞIMI DEF’İ DİKKATE ALINMALIDIR.

T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2023/3254
Karar No      : 2024/1195

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                       :
İstanbul 11. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ                                 : 28.03.2022
SAYISI                                 : 2020/376 E., 2022/204 K.

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davacı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı banka vekili, ticari faaliyetlerini devam ettirdiği dönemde davalının, bankanın Ataköy Şubesinden 18.05.2000 tarihli bireysel kredi sözleşmesi ile kredi kullandığını ancak ödeme yapılmadığından davalı ve müşterek borçlu-müteselsil kefilleri aleyhine icra takibi başlatıldığını ve icra takibine itiraz edildiğini belirterek itirazın iptali ile takibin devamına, %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalıya usulüne uygun tebliğ yapılmasına rağmen davaya cevap vermemiştir.

III. MAHKEME KARARI

Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.09.2015 tarih ve 2014/287 E., 2015/511 K. sayılı kararı ile; davanın kısmen kabulüyle İstanbul 8 İcra Müdürlüğünün 2013/13789 E. sayılı takip dosyasından yapılan itirazın iptaliyle, takibin 752,80 TL alacak, 1.604,22 TL faiz 80,22 TL BSMV olmak üzere toplam 2.437,24 TL üzerinden devamına, alacağın likit olduğu anlaşılmakla asıl alacağın % 20 si oranında ( 150,56 TL ) icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

Bozma Kararı

1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay Kapatılan 13. Hukuk Dairesi'nin 25.02.2020 tarih ve 2018/4414 E., 2020/2688 K. ilamı ile; bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verildikten sonra "Eldeki davada taraflar arasındaki temel ilişki, kullanılan bireysel kredi sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, kredi kullanan davalı tüketici konumundadır. Bu nedenle taraflar arasındaki hukuki ilişkinin tüketici işlemi olduğu ve bu itibarla davaya bakmakla Tüketici Mahkemelerinin görevli bulunduğu anlaşılmaktadır. Görev kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında re'sen gözetilir. O halde mahkemece, davaya bakmakla Tüketici Mahkemeleri görevli olduğundan görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın esasının görülmüş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir." şeklinde bozulmasına karar verilmiştir.

B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; “Temlik eden banka ile 18.05.2000 tarihinde kredisi sözleşmesinin imzalandığı, yine borçluya kredi taksitlerinin ödenmemesi sebebiyle 27.09.2001 tarihinde ihtarnamenin gönderilmiş olduğu ve iş bu itirazı iptali istenen icra takibinin ise 04.06.2013 tarihinde açılmış olduğu, temlik eden bankanın tasfiye halinde olduğu, TMSF tarafından devralınmadığı, her ne kadar görevsiz Mahkeme tarafından 20 yıllık süre geçmediğinden bahisle zamanaşımı definin reddedildiği görülmüş ise de fonun devralmadığı banka alacakları yönünden 20 yıllık zamanaşımı süresinin söz konusu olamayacağı, bu itibarla kredi alacağının 2011 yılında zamanaşımına uğradığı, 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, takibin ise bu tarihten sonra 04.06.2013 tarihinde başlatıldığı anlaşılmakla, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine” karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuran

 Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, alacağın zamanaşımına uğramadığını, 5411 Sayılı Kanunun 141 inci maddesinde de bu kanundan kaynaklanan fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunun belirtildiğini ileri sürerek mahkeme kararının bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, ödenmeyen kredi borcunun tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67 nci maddesi

2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 146 ncı maddesi

3. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 107 ve 108/4 maddeleri.

3. Değerlendirme

Eldeki dava, itirazın iptali davası olup, takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190 ıncı maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.

Bu açıklamalar göstermektedir ki itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.

Önemle vurgulamak gerekir ki, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 125-140., 6098 Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 146-161. maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup alacak hakkının alacaklı tarafından yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmemesi hâlinde dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun kalınması sonucunu doğurur.

Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def'ide bulunması şarttır (Reisoğlu, S.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.334 vd.; Kuru, B./A., R./Y., E.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.304 vd.; Üstündağ, S.: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997, s.346 vd.; Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2009, s.323; Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2020 tarihli ve 2017/13-650 E., 2020/301 K. sayılı; 05.02.2019 tarihli ve 2018/21-523 E., 2019/70 K. sayılı ve 03.05.2006 tarihli ve 2006/4-232 E., 2006/269 K. sayılı kararları).

Yargıtay’ın istikrar kazanmış son uygulamalarına göre, zamanaşımı hukuk niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def'i olup, usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır [Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:II, s.1761; Von Tuhr,A.: Borçlar Hukuku (C. Edege Çevirisi ), Ankara 1983, s.688 vd.; Canbolat, F.: Def'i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.; Hukuk Genel Kurulunun 23.05.2019 tarihli ve 2017/13-563 E., 2019/605 K. sayılı, 04.10.2018 tarihli ve 2017/4-1420 E., 2018/1419 K. sayılı; 12.03.2014 tarihli ve 2013/4-544 E., 2013/315 K. sayılı kararları].

Hem mülga BK'nın 125 inci maddesi hem de TBK'nın 146 ncı maddesiyle alacak haklarının tabi olacağı genel zamanaşımı süresi on yıl olarak düzenlemiştir. Ancak madde metninde de açıklandığı üzere kanun koyucu tarafından bunun aksine yasal düzenleme yapılabilir.

Diğer yandan belirtmek gerekir ki; borçlu takibe itirazında zamanaşımı def’inde bulunmuş olması hâlinde açılan itirazın iptali davasında aynı def’iyi ileri sürmesinin gerekip gerekmeyeceği hususu da önemli bir konudur. Ödeme emrine itiraz ederken zamanaşımı def’ini ileri sürmüş olan borçlunun itirazın iptali davasında bu def’iyi tekrar ileri sürmesi gerekmez. Zira sadece zamanaşımı def’inde bulunan borçlunun bu itirazının iptali için açılan davada, davacı, zamanaşımı def’inin yerinde olmadığının ileri sürerek itirazın iptali davasını açtığından mahkemece zamanaşımı def’inin yerinde olup olmadığı konusu üzerinde durularak dava karara bağlanacaktır. Bu nedenle mahkemece davanın sonucuna etkili olması nedeniyle üzerinde kendiliğinden durulması gereken bir konuda davalıya zamanaşımı def’ini mahkemede de ileri sürmesi zorunluluğu yüklenmemelidir (Deynekli, A. / Kısa, S.: İtirazın İptali Davaları, İcra İnkâr ve Kötüniyet Tazminatı, Ankara 2013, s. 138-139). Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 01.10.2014 tarihli ve 2013/17-1101 E., 2014/716 K. sayılı kararında da değinilmiştir. (yargıtay HGK 2017/(19)11-945 E.,- 2021/1060 K. sayılı Kararı)

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada davalı, ödeme emrine süresi içerisinde yapmış oldukları itirazlarında zamanaşımı def’ini ileri sürmüşler ancak davaya cevap vermemiş ise de davacı da zamanaşımı def’inin yerinde olmadığını ileri sürerek eldeki itirazın iptali davasını açtığından, davalı bu def’iyi dava sırasında tekrar ileri sürmese bile mahkemece zamanaşımı def’inin yerinde olup olmadığı konusu üzerinde durularak dava karara bağlanacaktır.

Fon alacağı kavramı 5411 sayılı Kanun'da tanımlanmış olup, TMSF'nin her türlü alacağının fon alacağı olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bir alacağın 20 yıllık zamanaşımına tabi fon alacağı olarak nitelendirilebilmesi için bu alacağın 5411 sayılı Kanun'dan kaynaklı bir alacak olması gerekir. Bu anlamda banka kaynaklarının sömürülmesi (108/4 md), bir bankanın fona devredilen alacaklarının devir alınması (107 md) gibi hallerden doğan alacaklar fon alacağı niteliğindedir. Somut olayda bu nitelikte bir alacak bulunmadığından 20 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması söz konusu olmayacaktır.

Açıklanan nedenlerle temyizen incelenen mahkeme kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı ve özellikle az yukarıda anılan HGK kararında da işaret edilen hususlara göre, mahkeme kararının yerinde olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeple,

Temyiz olunan Mahkeme kararının 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 439 uncu maddesi gereğince ONANMASINA,

Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine,

6100 sayılı Kanun'un Geçici 3 üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Kanun'un 440 ıncı maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

20.03.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan              Üye                            Üye                     Üye                   Üye
Ömer Kerkez      Nurten Abacı Utku      Halil Özdemir     Battal Yılmaz     Ferhan Temel

BİLGİ : “İcra takibinde yapılan zamanaşımı def'i, itirazın iptali davasında da geçerlidir” şeklindeki Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 06 Mart 2017, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01 Ekim 2014 ve 22 Eylül 2021 tarihli kararı için bkz.

https://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/icra-takibinde-yapilan-zamanasimi-defi-itirazin-iptali-davasinda-gecerlidir