KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

HÜKMÜ TÜMÜYLE ORTADAN KALDIRIR MAHİYETTEKİ USUL BOZMASINA UYULMASI ÖNCEKİ KARARLA AYNI ŞEKİLDE HÜKÜM TESİS EDİLMESİ YÖNÜNDE BİR USULİ KAZANILMIŞ HAK DOĞURMAZ.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/3-887
Karar No       : 2024/663

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Adana 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 03.11.2022
SAYISI                          : 2022/332 E., 2022/497 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 17.05.2022 tarihli ve 2022/2537 Esas,
                                        2022/4689 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen vasiyetnamenin iptali ile tapu iptal ve tescil davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adana 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen birleşen 2011/596 Esas sayılı davanın kabulüne, asıl dava ve birleşen diğer iki davanın reddine ilişkin karar, davacı/birleşen dosya davalısı Mahmut K. mirasçıları vekili ve birleşen dosya davalısı Öznur K. vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda önce onanmış, sonrasında aynı tarafların karar düzeltme talebi üzerine onama kararı kaldırılarak hüküm bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı/birleşen dosya davalısı Mahmut K. mirasçıları vekili, birleşen dosya davalısı Öznur K. vekili ve birleşen dosya davacısı/davalısı Behiye C. mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

ASIL DAVA

4. Davacı vekili; müvekkilinin halası olan ve 13.10.2010 tarihinde vefat eden Leyla K.'ın 11.01.2010 tarihli vasiyetname ile Adana ili, Çukurova ilçesi, 100. Yıl mahallesinde bulunan E Blok, 7 numaralı bağımsız bölüm ile Seyhan ilçesi, 865 ada, 228 parsel taşınmazdaki hak ve hisselerinin tamamını davalı Hatice B.'e vasiyet ettiğini, murisin yasal mirasçılarının müvekkili ve onunla anne bir baba ayrı kardeş olan Behiye C. olduğunu, murisin vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte 83 yaşında, alzheimer hastası ve yaptığı tasarrufun sonuçlarını idrak edemeyecek durumda bulunduğunu, dava konusu vasiyetnamenin davalının baskısı, zorlaması ve kandırması sonucu düzenlendiğini, vasiyetnamede tanık olarak yer alan Mahmut B.'in, lehine tasarrufta bulunulan davalının kayınpederi olmakla tasarrufun şekil yönünden de geçersiz olduğunu ileri sürerek vasiyetnamenin iptaline, bu olmadığı takdirde saklı payı oranında tenkise karar verilmesini talep etmiştir.

5. Davalı Hatice B. usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.

BİRLEŞEN DAVALAR

6. Birleşen Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/596 Esas sayılı dava dosyasında davacı Hatice B. vekili; davalı Mahmut K.'ın müvekkilinin babası, davalı Öznur K.'ın ise üvey annesi olduğunu, davalılar Mahmut K. ve Behiyet C.'ın murisin asıl davaya konu edilen vasiyetnamesini etkisiz kılmak için vasiyetnamede kendisine bırakılan 7 numaralı daireyi 13.04.2011 tarihinde adlarına intikalen tescil ettirip ertesi gün diğer davalı Öznur K.'a satış göstererek devrettiklerini, bu işlemlerin haksız, kötü niyetli ve muvazaalı olması nedeniyle iptali gerektiğini ileri sürerek taşınmazın davalı Öznur K. adına olan tapu kaydının iptali ile müvekkilin adına tesciline karar verilmesini, bu olmadığı takdirde tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

7. Davalılar vekili iddianın gerçeği yansıtmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

8. Birleşen Adana 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/664 Esas sayılı dava dosyasında davacı Mahmut K. vekili ve birleşen Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/600 Esas sayılı dava dosyasında davacı Behiye C. vekili; murisin Kurttepe mahallesi, 69.9 ada, 27 parselde bulunan 7 No.lu bağımsız bölümde yer alan taşınmaza ait tüm hak ve hisselerini davalıya devretmesine ilişkin işlemin bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek ehliyetsizlik ve muvazaa iddiasına dayalı olarak tapu iptal ve hisseleri oranında adlarına tescil talebinde bulunmuştur.

9. Söz konusu birleşen davalarda davalı Hatice B. vekili davaların reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İlk Kararı

10. Adana 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.04.2016 tarihli, 2011/339 Esas, 2016/198 Karar sayılı kararı ile; bilirkişi raporları, toplanan deliller, dinlenen tanık beyanlarına göre vasiyetnamenin mirasçı davacıları miras haklarından mahrum etmek maksadı taşıdığı gerekçesiyle asıl davanın kabulüne ve vasiyetnamenin iptaline, birleşen davaların reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İlk Bozma kararı

11. Yukarıda belirtilen kararın taraflarca temyiz edilmesi üzerine Özel Dairenin 24.05.2018 tarihli, 2016/17619 Esas, 2018/5821 Karar sayılı kararıyla; "… 1) Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.

Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkemede, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.

Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.

Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK.nun 297. (Mülga HUMK.nun 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK.nun 27.maddesinin (HUMK.nun 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.

Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.

Somut olayda; asıl davanın kabulüne, birleşen davaların ayrı ayrı reddine karar verilmişse de; gerekçeli kararda bu sonuca nasıl varıldığı konusunda herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Diğer bir anlatımla karar gerekçesiz bırakılmış, iddia ve savunmalar ayrı ayrı değerlendirilmemiştir.

Bu bakımdan; yasanın aradığı anlamda gerekçeli bir hüküm mevcut olmaması ve ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar bulunmaması nedeniyle, mahkemece asıl ve birleşen davalarda verilen karar usul ve yasaya uygun görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

2) Bozma nedenlerine göre, temyiz eden tarafların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir…" şeklindeki gerekçeyle bozma kararı vermiştir.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı

12. Bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkemece bu kez 02.02.2021 tarihli, 2018/646 Esas, 2021/59 Karar sayılı kararla; asıl dava yönünden murisin vasiyetnamenin yapıldığı tarihte akıl sağlığının yerinde olmadığı iddia edilmiş ise de alınan Adli Tıp Kurumu raporunun aksini gösterdiği, yine vasiyetnamenin Hatice B.'in baskısıyla hazırlandığı ileri sürülmüş ise de davacı ve asli müdahil tarafından dosya kapsamında sunulan deliller ve dinlenen tanık beyanlarına göre bu iddiayı ispatlayamadıkları, ölüme bağlı tasarrufun kanunun aradığı şekil koşullarına uygun yapılmaması nedeniyle geçersiz olduğu yönündeki iddianın vasiyetnamede yer alan tanığın lehine işlem yapan kişinin kayınpederi olmasında hukuka aykırılık bulunmaması nedeniyle dinlenemeyeceği, vasiyetnamenin iptalini gerektirir bir sebebin bulunmadığı, terditli olarak ileri sürülen tenkis talebinin davacının saklı paylı mirasçı olmaması nedeniyle kabul edilemeyeceği gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleşen 2011/664 Esas ve 2011/600 Esas sayılı dava dosyalarında davacı Mahmut K. ve Behice C. tarafından davalı Hatice B. aleyhine Kurttepe mahallesinde bulunan 7 No.lu bağımsız bölüm için muris muvazaası nedenine dayalı talepte bulunulduğu, ancak söz konusu taşınmazın muris tarafından davalıya satış yoluyla devredilmediği, satışın dava dışı şirket tarafından yapıldığı, murisin bu şirkete hitaben verdiği dilekçesinde bağış iradesini ifade ettiği, şirket tarafından yapılan devrin murisin bu iradesine uygun olduğu gerekçesiyle muris muvazaasının yasal koşulları oluşmadığından bu davaların reddine, birleşen 2011/596 Esas sayılı dava dosyası yönünden ise davalılar Mahmut K. ve Behice C.'ın vasiyetnameyi işlevsiz hâle getirmek için 100. Yıl mahallesinde bulunan 7 numaralı daireyi intikalen kendi adlarına tescil ettirip hemen ertesi gün diğer davalı Öznur K.'a muvazaalı şekilde devrettikleri iddiasında bulunulduğu, davalı Öznur K.'ın 23.02.2012 tarihli duruşmada bu durumu ikrar ettiği, bu hâlde davacı Hatice B.'in muvazaa iddiasını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle birleşen davanın kabulüne, 100. Yıl mahallesinde bulunan 7 numaralı bağımsız bölümün davalı Öznur K. adına olan tapu kaydının iptali ile davacı Hatice B. adına kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

Özel Dairenin Onama Kararı

13. Karara karşı davacı/birleşen dosya davalısı Mahmut K. mirasçıları vekili ve birleşen dosya davalısı Öznur K. vekili tarafından temyiz isteminde bulunulması üzerine Özel Daire 14.06.2021 tarihli, 2021/4036 Esas, 2021/6475 Karar sayılı kararla hükmün onanmasına karar vermiştir.

Karar Düzeltme Yoluyla Verilen Bozma Kararı

14. Onama kararına karşı davacı/birleşen dosya davalısı Mahmut K. mirasçıları vekili ve birleşen dosya davalısı Öznur K. vekili tarafından karar düzeltme talep edilmesi üzerine Özel Dairece 17.05.2022 tarihli, 2022/2537 Esas, 2022/4689 Karar sayılı kararla; "… 1) Bilindiği üzere, mahkemece verilen kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan nihai kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Bu aşamada yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararı kısa karar doğrultusunda ve yasal gerekçeleriyle birlikte mahkemenin yazmasından ibarettir. Artık bu karardan dönme olanaklı olmadığı gibi kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde kararda yer alması gerekir. Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala Kanun koyucu HMK’nın 297 inci ve 298 inci maddeleriyle varlık kazandırmıştır.

Yine Anayasamızın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne yer verilmiştir.

Davanın reddine veya kabulüne dair karar tefhim edildikten sonra bundan dönülerek yeni ve bundan farklı bir hüküm kurulamayacağı gibi, gerekçe de kısa kararla çelişik olamaz ve daha da önemlisi karar gerekçesiz bırakılamaz. Aksinin kabulü mahkemelere güveni sarsacağı gibi Anayasa ve yasalarda yer alan açık kurallara aykırılık oluşturur.

Diğer taraftan, mahkemece bozma ilamına uyulmakla bir taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağından bozma dışına çıkarak karar vermenin usuli kazanılmış hakkın ihlali anlamına geleceği de unutulmamalıdır.

Somut uyuşmazlıkta; bozma öncesi mahkemece verilen ilk karar, tarafların diğer temyiz itirazları incelenmeksizin, gerekçesiz olduğundan bahisle bozulmuş olup, mahkemece işbu bozmaya uyma kararı verilmiştir.

O halde mahkemece; bozma sonrası hüküm sonucuna uygun gerekçeli bir karar yazılması gerekirken; belirtilen ilkelere ve ilk karara tamamen aykırı olacak şekilde hüküm tesis edilmiş olması doğru görülmemiştir.

Ne var ki, mahkeme kararının bu gerekçe ile bozulması gerekirken, zuhulen onandığı bu defa yapılan yeniden inceleme sonucu anlaşıldığından, davacı/ birleşen 2011/664 E. sayılı davada davalı Mahmut mirasçıları vekili ile birleşen 2011/596 E. sayılı davada davalı Öznur vekili nin bu yöne ilişkin karar düzeltme isteğinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.

2) Bozma nedenine göre davacı/ birleşen 2011/664 E. sayılı davada davalı Mahmut mirasçıları vekili ile birleşen 2011/596 E. sayılı davada davalı Öznur vekilinin sair karar düzeltme isteklerinin bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir…" şeklindeki gerekçeyle onama kararı kaldırılarak bozma kararı verilmiştir.

Direnme Kararı

15. Mahkemenin 03.11.2022 tarihli, 2022/332 Esas, 2022/497 Karar sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek ve ilk kararın birleşen dava dosyalarındaki talepler yönünden ayrı ayrı nihai hüküm içermemekle kısa karar ile hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulduğu gibi redde ilişkin hiçbir gerekçe de barındırmadığı, kararın tüm taraflarca temyiz edildiği, bozma kararının hem davacı hem davalı taraf lehine kurulduğu ve her bir dava/taleple ilgili usulüne uygun hüküm gerekçesi ve buna uyumlu hüküm fıkralarının tesis edilmesi gereğine işaret edildiği, gerekçesizlik nedeniyle esasa girilmeksizin usul yönünden verilmiş bir bozma kararına uyulmasının taraflar için kazanılmış hak doğurmayacağı, nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesinde de bu noktaya değinildiği, aksi yöndeki bir kabulün kamu düzenini ilgilendiren ve Anayasal güvence altına alınan hukuki dinlenilme hakkını ihlâl eder mahiyetteki hatalı bir kararda ısrar edilerek gerek hukuka gerekse vicdani kanaate aykırı hüküm tesis edilmesi sonucunu doğuracağı belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

16. Direnme kararı süresi içinde davacı/birleşen dosya davalısı Mahmut K. mirasçıları vekili, birleşen dosya davalısı Öznur K. ve müdahil/birleşen dosya davalısı/davacısı Behiye C. mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

17. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; usulüne uygun gerekçe ve hüküm tesis edilmemesi nedeniyle tarafların esasa ilişkin temyiz itirazları incelenmeksizin verilen bozma kararına uyulmasının somut olay bakımından taraflar için önceki kararla aynı şekilde hüküm tesis edilmesi yönünde usuli kazanılmış hak doğurup doğurmayacağı, burada varılacak sonuca göre Mahkemenin ilk karardan farklı şekilde hüküm tesis etmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A. Birleşen dosya davacı/davalısı Behiye C.'ın vefatı sonrası davaya dâhil edilen mirasçıları vekilinin temyiz istemi yönünden yapılan değerlendirme

18. Hukuki yarar dava şartı olduğu gibi, temyiz istemi için de gereken bir şarttır.

19. Mahkemece 03.02.2021 tarihli ikinci karar ile aleyhlerine olacak şekilde hüküm tesis edilmiş olmasına rağmen bu karar Behiye C. tarafından temyiz edilmemiş ve bu suretle karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak yaratılmış olduğundan aynı şekilde kurulan direnme kararının temyiz edilmesinde hukuki yarar bulunmamaktadır.

20. O hâlde birleşen 2011/600 Esas sayılı dosya davacısı/birleşen 2011/596 Esas sayılı dosya davalısı Behiye C. mirasçıları vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

B. Davacı/birleşen dosya davalısı Mahmut K. mirasçıları vekili, birleşen dosya davalısı Öznur K. vekilinin temyiz istemi yönünden yapılan değerlendirme

21. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle usuli kazanılmış hak kavramıyla ilgili açıklamalarda bulunulması faydalı olacaktır.

22. Türk Hukuk Lûgatında da “kazanılmış hak” daha önce yürürlükte olan hükümlere göre bir kişi yararına kazanılmış olan hak şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 676).

23. Usul hukukumuzdaki anlamı itibariyle bu kavram, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda usuli kazanılmış hak kavramına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.

24. Usuli kazanılmış hakkın söz konusu olduğu durumlardan biri mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak uyulan kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğünün doğması hâlidir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09.05.1960 tarihli, 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı kararı).

25. Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile, bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak oluşabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yoluyla da usuli kazanılmış hak durumu doğabilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uyan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 tarihli, 13/5 sayılı YİBK ve Hukuk Genel Kurulunun 02.10.2024 tarihli, 2023/10-498 Esas, 2024/483 Karar sayılı kararı).

26. Ne var ki, davadaki taleplerden birinin Yargıtayın bozma kararının kapsamı dışında kalarak (kısmi onama) kesinleşmesi nedeniyle doğan usuli kazanılmış hakkı maddi anlamda kesin hüküm ile karıştırmamak gerekir. Maddi anlamda kesin hükümde mahkeme (ve Yargıtay) davadan elini tamamen çekmiş (dava bitmiş, kesin biçimde sonuçlanmış) durumdadır. Oysa davadaki taleplerden biri hakkındaki kararın bozma kararının kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmesi hâlinde mahkeme davadan elini henüz çekmiş durumda değildir. Çünkü mahkeme, bozulan taleple ilgili olarak davaya devam etmektedir. Bu davada hakkındaki karar kesinleşmiş olan taleple ilgili olarak (maddi anlamda kesin hüküm nedeniyle değil) usuli kazanılmış hak nedeniyle inceleme yapılamamaktadır. Ancak usuli kazanılmış hakkın istisnalarından birinin varlığı hâlinde, hakkındaki karar bozmanın kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmiş olan talep hakkında da mahkemece inceleme yapılabilir ve yeni bir karar verilebilir (Baki Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, İstanbul 2001, Cilt 5, s.4770; Hukuk Genel Kurulunun 18.10.2022 tarihli, 2020/8-433 Esas, 2022/1290 Karar sayılı kararı).

27. Yine, Hukuk Genel Kurulunun 15.03.2023 tarihli, 2021/2-668 Esas, 2023/191 Karar sayılı kararında ifade edildiği üzere bir mahkeme kararını temyiz etmeyen taraf hakkında “kararı bu hâliyle benimsemiş olduğu” sonucuna ulaşılır. Kararın temyiz edilmeyerek şekli anlamda kesin hükme dönüşmesi; karar lehine olan için usuli müktesep hak oluştururken, karar aleyhine olan kimse için de bir katlanma yükümlülüğü meydana getirecektir.

28. Gelinen aşamada usulden bozma kararının özellikleri hususuna da değinmekte fayda vardır: Bozma kararları her zaman esasa ilişkin olarak tesis edilmez; temyiz incelemesine konu kararda işin esasının incelenmesine engel teşkil eden bir usul hatasının varlığı hâlinde temyiz mercii, tarafların esasa ilişkin itirazlarını incelemeksizin hükmü salt usule ilişkin bu gerekçeyle de bozabilir.

29. Bu hâllerden biri, hükmün 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesine aykırı şekilde tesis edilmesi durumudur.

30. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 294 üncü maddesine göre uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar hükümdür ve mahkemece gerekçeli kararın kısa karar da denilen bu hükme uygun şekilde yazılması gerekir. Kanun'un 297 nci maddesine göre söz konusu gerekçeli kararda tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, bu deliller çerçevesinde yapılan değerlendirme ve sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler açıkça gösterilmelidir. Bu düzenleme 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli yazılır." hükmünün gereğidir.

31. Yine 297 ve 298/2 maddesi hükmünün bir diğer sonucu gerekçenin tefhim edilen kısa karara, hüküm sonucuna uygun olmasıdır. Zira ancak bu şekilde tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri mümkün olur. Diğer taraftan karara karşı istinaf yahut temyiz yoluna başvurulduğunda bir üst yargı yerinin hükmü denetleyebilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (Hukuk Genel Kurulunun 02.10.2024 tarihli, 2023/10-498 Esas, 2024/483 Karar sayılı kararı).

32. Gerekçeli kararın hüküm sonucu kısmında ise taraflara yüklenen borç ve tanınan haklar ayrı ayrı, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde belirtilmeli, davada ileri sürülen taleplerle ilgili olarak infaza elverişli şekilde bir hüküm fıkrası oluşturulmalıdır.

33. Bu noktada 6100 sayılı Kanun'un 298 inci maddesinin "Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz." şeklindeki ikinci fıkrası gereği gerekçeli kararın hüküm sonucunda yer alan nihai kararın, tefhim edilen kısa karara uygun olması, onunla çelişir mahiyet taşımaması gerekliliği gözden kaçırılmamalıdır. Zira hükmün tashih, tavzih ve tamamlanmasına ilişkin 6100 sayılı Kanun'un 304, 305 ve 305/A maddelerinde düzenlenen hâller hariç olmak üzere, kısa kararı yazıp tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararı değiştirmesine yasal olanak bulunmadığı gibi kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141 inci maddesi ile 6100 sayılı Kanun'un yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturacaktır.

34. Nitekim, tefhim olunan kısa kararı ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunmasının bozma nedeni teşkil ettiği hususu 10.04.1992 tarihli ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça belirtilmiş ve gerekçeli kararın kısa karara uygun olmaması başlı başına kararın bozulmasını gerektirir bir usul sorunu olarak kabul edilerek aslolanın kısa karar mı yoksa gerekçeli kararın hüküm fıkrası mı olduğu konusundaki görüş farklılıklarına son verilmiştir.

35. Bahsi geçen İçtihadı Birleştirme Kararında ikinci olarak bir sonraki aşamayla ilgili bir başka tartışmaya da yer verilmiştir: Buna göre; kararın gerekçe-kısa karar/hüküm çelişkisi nedeniyle bozulmasından sonra, bu usul bozmasına uyan mahkemenin yapması gereken işin, bir önceki kısa karara sıkı sıkıya bağlı kalarak bu karara uygun bir gerekçe tesis etmekten mi ibaret olacağı yoksa önceki kısa kararı değiştirip bu değişikliğe de uygun şekilde bir gerekçe oluşturarak yeni bir karar vermesinin mümkün olup olmayacağı tartışılmış ve sonuç olarak bu konuda hâkimin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın, bozma kararında işaret eden çelişkiyi ortadan kaldırmak kaydıyla ve vicdani kanaatine göre gerekli gördüğü takdirde öncekinden farklı şekilde karar verebileceği kabul edilmiştir.

36. Sonucu itibariyle bağlayıcı olan bu İçtihadı Birleştirme kararının yol gösterici nitelikteki gerekçesinde de; hâkimin nihai hükümle davadan elini çektikten sonra davayı yeniden ele alamaması şeklindeki engelin, Yargıtayın bozma kararıyla ortadan kalktığına, hâkimin önceki kararda var olan bir yanlışı gördüğünde, temel usul kurallarını ihlâl etmeden, bu yanlıştan dönmesinin hem vicdani kanaate uygun karar verme özgürlüğüne hem de hatadan dönmenin faziletiyle taraflar nezdinde mahkemeye olan saygının artmasına hizmet edeceğine işaret edilmiştir.

37. Bu açıklamalar ışığında direnme konusu uyuşmazlığın incelenebilmesi için son olarak somut olaydaki yargılama süreci ortaya konulmalıdır.

38. Asıl davada vasiyetnamenin iptali ve birleşen üç ayrı davayla ise tapu iptal ve tescil talep edilen somut olayda Mahkemece nihai hüküm kurulan 14.04.2016 tarihli duruşma tutanağında kısa karar "Davanın kabulüne, vasiyetnamenin iptaline, birleşen davanın reddine" şeklinde tesis edilmiştir. Gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ise kısa karardan farklı olarak birden çok birleşen dava olduğunu gösterecek şekilde ayrı ayrı birleşen davalar için ret kararı verilmiş, bunun yanı sıra gerekçe bölümünde söz konusu davaların neden reddedildiğine ilişkin hiçbir açıklamaya yer verilmeyerek iki ayrı usul kuralı açıkça ihlâl edilmiştir.

39. Bu karar yalnızca davanın bir tarafı değil her iki tarafça temyiz konusu edilmiş ve Özel Daire 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesine uygun şekilde gerekçe tesis edilmemesi nedeniyle, esasa ilişkin temyiz itirazlarını incelemeksizin gerek asıl dava gerekse birleşen davalar yönünden taraflar lehine hükmün usulden bozulmasına karar vermiştir. Bozma kararına uyan mahkeme, yeniden yaptığı değerlendirme sonunda ilk karardan tümüyle farklı bir sonuca varmış, bu kez asıl davayı ve birleşen diğer davaları reddederek Hatice B. tarafından açılan birleşen Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/596 Esas sayılı dosyasında davanın kabulüne karar vermiş, hangi sebeplerle bu sonuca vardığına ilişkin gerekçesini uyduğu usul bozmasının gereğini yerine getirir şekilde ayrıntılarıyla açıklamıştır.

40. Bazı hâllerde usulüne uygun şekilde tesis edilmiş ve fakat salt gerekçesizlik nedeniyle bozulmuş bir kararın mevcut olması durumunda, usul bozmasının amacı temyize konu kararı işin esasını inceleyebilecek şekilde denetime elverişli hâle getirmekten ibaret olduğundan, bu bozmaya uyan mahkeme için (bilhassa bir tarafça temyiz edilmemenin yarattığı usuli kazanılmış hak gibi usul kurallarına uygun olmak kaydıyla) ilk hüküm ile aynı şekilde karar verme ve uyulan bozma kararına uygun bir gerekçe oluşturma gerekliliği söz konusu olabilecektir. Ne var ki somut olayda birbiriyle uyumlu kısa karar ve hüküm fıkrası mevcut olmadığından ortada yasaya uygun verilmiş, hukuken geçerli bir kararın varlığından bahsedilemez. Bu nedenle 10.04.1992 tarihli ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirlendiği üzere söz konusu kararı tümüyle ortadan kaldırır mahiyetteki usul bozmasına uyulması taraflar için önceki karar ile aynı şekilde hüküm tesis edilmesi yönünde bir usuli kazanılmış hak doğurmaz ve Mahkeme dosya kapsamı ile kendi vicdani kanaatine göre ilk karardan farklı bir karar tesis edebilir.

41. Hâl böyle olunca aynı gerekçeyle verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

42. Ne var ki Özel Dairece karar düzeltme aşamasında verilen bozma kararı gerekçesine göre sair itirazlar yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

(A) bendinde gösterilen sebeplerle birleşen dosya davacı/davalısı Behiye C. mirasçıları vekilinin temyiz başvurusunun hukuki yarar yokluğundan REDDİNE,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

(B) bendinde gösterilen sebeplerle direnme uygun bulunduğundan davacı/birleşen dosya davalısı Mahmut K. mirasçıları vekili ve birleşen dosya davalısı Öznur K. vekilinin uyuşmazlık dışı kalan sair yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

11.12.2024 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.