KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

AYNI HUSUSTA BİR KANUN ÇIKARILMIŞ OLMASI USÛLÎ KAZANILMIŞ HAKKIN İSTİSNASI OLUP USÛLE İLİŞKİN KANUN DEĞİŞİKLİĞİNİN GEÇMİŞE ETKİLİ OLARAK UYGULANMASI GEREKMEKTEDİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/6-494
Karar No       : 2025/124

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Adana 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                          : 05.10.2022
SAYISI                          : 2022/486 E., 2022/800 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 15.12.2021 tarihli ve 2021/5412 Esas,
                                        2021/2292 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adana 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı arasında 25.10.2007 tarihinde elektrik dağıtım şebekesinin numaralandırılması işine dair sözleşme imzalandığını, davalı idarenin sözleşme konusu edimlerini yerine getirmemesi üzerine Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/134 Esas sayılı dosyasında açılan davada idarenin kusurundan kaynaklanan nedenlerden ve iş artışından dolayı süre uzatımına gidilerek toplam iş süresinin altı yüz altmış bir güne çıkarıldığını, hakedişlerin zamanında ödenmemesi, sekizinci hakedişin ise hiç ödenmemesi nedeniyle işin yapılmasında aksamalar oluştuğunu, müvekkilinin fazladan dört yüz yirmi bir gün ilâve hizmet üretiminde bulunarak şantiye harcamaları yaptığını, ayrıca 27.10.2009 tarihli karar ile müvekkilinin yirmi dört ay süreyle kamu ihalelerine girmekten yasaklandığını ve bu kararın iptali için idare mahkemesinde dava açıldığını, ihalelere katılmaktan yasaklanma kararı nedeniyle kazanç kaybı ve şirket zararı oluştuğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı idarenin kusurundan kaynaklanan dört yüz yirmi bir günlük ilâve çalışmadan dolayı yapılan şantiye giderlerine karşılık 25.000,00 TL alacağın, kamu ihalelerine girmekten yasaklanma kararı nedeniyle müvekkilinin uğradığı kazanç kaybı ve yasaklı döneme ilişkin şirket zararı için de 25.000,00 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; Özel Dairenin birinci bozma kararından sonra dosyaya sunduğu 21.10.2019 tarihli ıslah dilekçesinde ise; şantiye gideri alacağına ilişkin talebini 373.699,81 TL arttırarak toplam 398.699,81 TL’ye, kazanç kaybı istemini de 506.935,85 TL arttırarak 531.935,85 TL’ye çıkarmış; her iki alacağa sözleşmenin feshedildiği ve müvekkilinin ihalelere girmekten yasaklandığı tarih olan 27.10.2009 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi uygulanmasını talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili yasal süresi içinde sunduğu cevap dilekçesinde; zamanaşımı def'inde bulunmuş, Adana 2. İdare Mahkemesinin 2013/1335 Esas ve Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/134 Esas sayılı dosyalarında açılan davaların sonuçlarının beklenmesi gerektiğini, davacının müvekkilinin kusurlu olduğuna dair iddialarının gerçek dışı olduğunu, sözleşme konusu işin uzamasına müvekkili şirketin neden olmadığı gibi iddia olunan zararın da bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuş; ıslah dilekçesine karşı sunduğu 30.10.2019 havale tarihli dilekçesinde ise; hem dava hem de ıslahta istenen taleplerin zamanaşımına uğradığını belirterek davanın zamanaşımından reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı

6. Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.10.2014 tarihli ve 2014/952 Esas, 2014/606 Karar sayılı kararı ile; davalının edimlerini yerine getirmemesi nedeniyle işin uzadığı ve 27.10.2009 tarihli ihalelere katılmaktan yasaklama kararının haksız olduğu iddiasına dayanan davacının zararı ve tazminat yükümlüsünü 27.10.2009 tarihinde öğrendiği, davanın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 72. maddesi gereğince öğrenme tarihinden itibaren iki yıllık süre içinde açılması gerektiği, davanın açıldığı 16.12.2013 tarihinde iki yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, davacının idare mahkemesinde ve Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davaların zamanaşımı süresini kesmediği gerekçesiyle davalının süresi içinde ileri sürdüğü zamanaşımı def'inin kabulü ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 20.10.2015 tarihli ve 2015/608 Esas, 2015/6694 Karar sayılı kararı ile;

“… 1) Davacının temyizi yönünden; dava hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Mahkemece ihale nedeniyle uğranılan zararın ve sözleşmenin uzaması nedeniyle uğranılan şantiye masrafları ile ilgili davanın zamanaşımına uğradığından bahisle reddine karar verilmiş ise de ihaleden yasaklanmanın usule ve yasaya uygun olmadığından bahisle idare mahkemesinde dava açıldığı, bu davanın ise 27.05.2014 tarihinde kabulle sonuçlandığı davacı bu şekilde ancak haksızlığa uğradığını öğrendiği, dikkate alınarak zamanaşımı süresinin bu tarihten itibaren başlayacağından dosyanın esasına girilip araştırma yapılması, Şantiye masrafları ile ilgili zamanaşımı ise sözleşme hükümlerine göre değerlendirilmesi, gerekirse her ikisi bakımından uzman bilirkişilerden rapor alınarak oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

2) Bozma nedenine göre, davalı vekilinin temyiz incelemesinin şimdilik incelenmesine yer olmadığı,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı

9. Adana 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.05.2021 tarihli ve 2017/1160 Esas, 2021/434 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyularak dava dilekçesinde her iki talep için belirsiz para alacağına ilişkin kısmi dava ifadesinin kullanıldığı, ancak her iki istem için talep miktarını belirleme açısından davacının elinde yeterince belge bulunduğundan uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi hâlinden söz edilemeyeceği, davanın belirsiz alacak davası değil kısmi dava olduğu, ihale konusu işle ilgili toplam sekiz adet hakediş düzenlendiği, ancak hakedişlerde davalı idarenin kusurundan kaynaklanan ilâve dört yüz yirmi bir günlük süre için yapılan şantiye giderinin bulunmadığı, Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/95 Esas (bozmadan önce 2013/134 Esas) ve 2019/788 Esas sayılı davaların sekizinci hakedişle ilgili olduğu ve bu dosyalarda eldeki dava konusu şantiye gideri alacağının bulunmadığı, bu nedenle davalının davacı tarafın şantiye giderleri de dâhil olmak üzere yaptığı iş karşılığı tüm alacaklarını hakedişlerle ve Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/95 Esas ile 2019/788 Esas sayılı dosyalarla aldığına dair savunmasının yerinde görülmediği, Adana 2. İdare Mahkemesinin 2013/1335 Esas sayılı davasında verilen karar ile davalı idarenin kusuru nedeniyle işin uzadığı ve davacının ihalelere katılmaktan yasaklanması kararının haksız olduğu sabit olduğundan, davacının işin uzaması nedeniyle yaptığı şantiye giderlerini ve ihale yasağından doğan maddi tazminatı isteyebileceği, davalı tarafından hem dava hem de ıslah dilekçesindeki talepler için zamanaşımı def'inde bulunulduğu, hükmüne uyulan bozma kararında şantiye giderine ilişkin istem için zamanaşımının sözleşme hükümlerine göre değerlendirilmesi gerektiğinin belirtildiği, TBK'nın 147/6. maddesi uyarınca eser sözleşmesinden doğan alacakların beş yıllık zamanaşımı süresine tâbi olduğu, taraflar arasındaki sözleşme 27.10.2009 tarihinde feshedildiğinden şantiye giderine ilişkin istemin 27.10.2014 tarihinde zamanaşımına uğradığı, dava dilekçesinde de bu alacak için davalı idareye 20.08.2009 ve 10.09.2009 tarihinde ihtar yapılarak alacağın muaccel hâle geldiğinin belirtildiği, bu nedenle şantiye gideri isteminin 25.000,00 TL’lik kısmına ilişkin davanın kabulüne, ıslah yoluyla arttırılan kısmın ise zamanaşımı def'i nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği, davacı şirketin 27.10.2009 tarihinden başlamak üzere yirmi dört ay süreyle kamu ihalelerine girmekten yasaklanma kararı nedeniyle isteyebileceği maddi tazminat için zamanaşımı süresinin Özel Dairenin bozma kararında TBK’nın 72. maddesine tâbi olduğu benimsenerek eylemin haksızlığının başlangıcının idare mahkemesinin karar tarihi olan 27.05.2014 olması gerektiğinin belirtildiği, bu talep için 27.05.2014 tarihinde işlemeye başlayan iki yıllık zamanaşımı süresinin 27.05.2016 tarihinde sona erdiği, bu nedenle ihale yasağı dönemine ilişkin maddi tazminat isteminin 25.000,00 TL’lik kısmına ilişkin davanın kabulüne, ıslahla arttırılan kısmın ise zamanaşımı def'i nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 50.000,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, hükmedilen tutarın şantiye gideri alacağı olan 25.000,00 TL’lik kısmına 27.10.2009 tarihinden, diğer 25.000,00 TL’lik kısma ise dava tarihinden itibaren avans faizi uygulanmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 15.12.2021 tarihli ve 2021/5412 Esas, 2021/2292 Karar sayılı kararı ile;

“… 1- Mahkemece davacının ıslahla artırdığı miktarın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacının şantiye giderlerine ilişkin talebi bakımından; taraflar arasındaki sözleşme eser sözleşmesi olup 6098 sayılı TBK 147/6. maddesi gereğince eser sözleşmesinden doğan alacaklar 5 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Sözleşmenin süresi, sözleşmede öngörülen süreden 421 gün fazla uzamıştır. Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/134 Esas sayılı dosyasında, sözleşme konusu işin yapımı için gerekli olan bir kısım bilgi ve belgeleri davalının teslim etmemesi nedeniyle işin bitirilemediği, dolayısıyla sözleşme konusu işin süresinde bitirilmemesi hususunda davalının kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Sözleşme süresinin uzamasından dolayı meydana gelen şantiye giderlerinden davalının sorumlu olduğu Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/134 Esas sayılı dosyası ile tespit edildiğine göre 5 yıllık zamanaşımı süresi bu mahkemenin kararının kesinleşmesinden itibaren işleyecektir.

Davacı şirketin kamu ihalelerine girmekten yasaklanması nedeniyle oluşan kazanç kaybı istemi bakımından ise davacı şirket kamu ihalelerinden yasaklılık işlemine karşı idare mahkemesinde dava açmış ve Adana 2. İdare Mahkemesince 27.05.2014 tarih ve 2013/1335 Esas, 2014/1081 Karar sayılı kararla davacı şirketin 24 ay süre ile tüm kamu kurum ve kuruluşlarının ihalelerine katılmaktan yasaklanmasına ilişkin işlemin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. İdare mahkemesi kararı 23.10.2019 tarihinde Danıştayca onanmış ve 22.07.2020 tarihide kesinleşmiştir. Davacının ihaleden yasaklılık nedeniyle uğramış olduğu kazanç kaybına ilişkin talebinin zamanaşımı süresinin tespitinde Adana 2. İdare Mahkemesi kararının kesinleşme tarihinin esas alınması gerekir.

Davacı her iki talep miktarını artırdığı ıslah dilekçesini 21.10.2019 tarihinde mahkemeye sunmuştur. Bu nedenle davacının ıslahla artırdığı miktar yönünden zamanaşımı süresi dolmamıştır.

2- Bozma nedenine göre, davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

12. Adana 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 05.10.2022 tarihli ve 2022/486 Esas, 2022/800 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, davalının hem dava dilekçesinde hem de ıslah dilekçesinde talep edilen kısımlar için zamanaşımı def'inde bulunduğu, davacının eser sözleşmesinden kaynaklanan şantiye gideri alacağının sözleşmenin feshedildiği 27.10.2009 tarihinde muaccel hâle geldiği ve bu tarihte başlayan beş yıllık zamanaşımı süresinin 27.10.2014 tarihinde sona erdiği, bozma kararında ise şantiye gideri alacağının Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/134 Esas sayılı dosyasında verilen kararın kesinleştiği 02.07.2020 tarihinde muaccel olduğunun belirtildiği, bu sonucun eldeki davanın açıldığı zaman şantiye gideri alacağının muaccel olmadığının kabulü ile davanın esası incelenmeden reddini gerektirdiği, bozma kararının bu talep için davalının temerrüdü olgusuyla da çeliştiği, zira bozma kararına göre şantiye gideri alacağı için en geç davanın açıldığı 16.12.2013 tarihinde davalının temerrüde düştüğünün ancak aynı alacak için zamanaşımının 02.07.2020 tarihinde işlemeye başladığının kabulü gerekeceği, öte yandan sözleşmenin tarafı ve tacir olan davacının davalı tarafın kusurlu olup olmadığını, sözleşmeye aykırılığı ve zararı herhangi bir mahkeme kararıyla değil bizzat taraf olduğu için bildiği, şantiye giderinden kaynaklanan alacağın da davacının fesih öncesi kayıtlarına göre tespit edildiği, dolayısıyla davacının kendi tuttuğu kayıtların farkında olmamasının ve bu kayıtlara ulaşamamasının düşünülemeyeceği, nitekim her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmekle yükümlü olduğu, sonuç itibariyle sözleşmenin feshedildiği 27.10.2009 tarihinde muaccel olan şantiye gideri alacağının ıslahla arttırılan kısmının zamanaşımı nedeniyle reddedilmesi gerektiği; davacının kamu ihalelerine girmekten yasaklanması nedeniyle kazanç kaybına dayalı talebinin haksız fiil sorumluluğuna dayandığı, yasaklama kararının hukuka aykırılığının işlemin yapıldığı anda mevcut olduğu ve idare mahkemesinin iptal kararının ihdas edici/kurucu değil açıklayıcı mahiyette olduğu, bu nedenle zamanaşımı süresinin başlangıcında idare mahkemesi kararının kesinleşmesinin beklenilmesinin TBK’nın 72. maddesine aykırı olacağı, hükmüne uyulan Özel Dairenin birinci bozma kararına göre bu istemin zamanaşımının başlangıç tarihi olarak 27.05.2014 tarihi esas alındığında sürenin 27.05.2016 tarihinde sona erdiği ve ıslah yoluyla artırılan kısmın zamanaşımından reddi gerektiği, kaldı ki bozma kararında zamanaşımı süresinin başlangıcı için belirtilen 22.07.2020 tarihinin ihale yasağı işlem tarihi 27.10.2009 tarihine göre on yıllık objektif zamanaşımı süresini de aştığı, Özel Dairenin birinci bozma kararına uyulmak suretiyle ihale yasağından kaynaklı tazminat talebi yönünden zamanaşımının başlangıcı olarak esas alınan 27.05.2014 tarihinin usulî müktesep hak oluşturduğu, bu talep yönünden zamanaşımı süresinin başlangıcı için ikinci bozma kararında belirtilen Adana 2. İdare Mahkemesinin 27.05.2014 tarihli 2013/1335 Esas, 2014/1081 Karar sayılı kararının kesinleştiği 22.07.2020 tarihinin esas alınmasının usulî kazanılmış hak ilkesine aykırılık oluşturacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

13. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının sözleşme süresinin uzaması nedeniyle ilâve şantiye gideri alacağıyla ilgili istemi yönünden zamanaşımı süresinin sözleşmenin feshedildiği 27.10.2009 tarihinden itibaren mi yoksa Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/95 Esas (bozmadan önce 2013/134 Esas) sayılı dosyasında verilen kararın kesinleştiği 02.07.2020 tarihinden itibaren mi işlemeye başlayacağı, diğer talep olan kamu ihalelerine girmekten yasaklanma nedeniyle oluşan kazanç kaybı ve şirket zararının tahsili istemi bakımından ise zamanaşımı süresinin başlangıcı olarak yasaklılık işleminin iptaline dair Adana 2. İdare Mahkemesinin 2013/1335 Esas sayılı dosyasında açılan davada kararın verildiği 27.05.2014 tarihinin mi yoksa idare mahkemesince verilen kararın kesinleştiği 22.07.2020 tarihinin mi esas alınması gerektiği, mahkemece Özel Dairenin birinci bozma kararına uyulmakla zamanaşımı süresinin idare mahkemesince kararın verildiği 27.05.2014 tarihinden başlatılmasının usulî müktesep hak oluşturup oluşturmadığı, buradan varılacak sonuca göre her iki talebin ıslahla arttırılan miktarlarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı ve mahkemece davalı vekilinin zamanaşımı def'inin kabulü ile ıslah yoluyla arttırılan kısımların zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilip verilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A) Davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan değerlendirmede

15. Öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelere kısaca değinilmelidir.

16. Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için gerekli olan unsurlardır. Diğer bir anlatımla, dava şartları dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.

17. Mahkeme, hem davanın açıldığı tarihte hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının bulunup bulunmadığını kendiliğinden (resen) araştırıp inceler, bu konuda tarafların istem ve beyanları ile de bağlı değildir. Dava şartlarının davanın açıldığı tarih itibariyle bulunmaması ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkemece davanın mesmu (dinlenebilir) olmadığı gerekçesiyle reddedilmesi gerekir.

18. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 114. maddesinde dava şartları düzenlenmiş olup bu maddenin birinci fıkrasının (h) bendinde Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması dava şartları arasında sayılmıştır.

19. Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemede bir davanın açılabilmesi için, davacının bu davayı açmakta ve mahkemeden hukuksal korunma istemekte bir çıkarının bulunması gerektiğine işaret eder. Davacının davayı açtığı tarih itibariyle dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalıdır.

20. Yine bu yararın hukuki ve meşru, doğrudan ve kişisel, doğmuş ve güncel olması da gerekir (Emel Hanağası, Davada Menfaat, Ankara 2009, s.135).

21. Öte yandan dava açılmasında olduğu gibi mahkemeye yapılan her talep için, talepte bulunanın hukuki yararının varlığı şarttır. Aksi hâlde mahkeme, böyle bir talebi inceleyip yerine getiremez (Baki, Kuru : Medenî Usul Hukuku El Kitabı, Cilt 1, Ankara 2020, s. 390).

22. Bu noktada belirtilmelidir ki; kanun yolu davanın taraflarına tanınan bir hukuki yol olarak bununla yanlış olan kararların daha doğrusu yanlış olduğu iddia edilen kararların tekrar incelenmesi ve değiştirilmesine imkân sağlamaktadır.

23. Hüküm mahkemelerinin karar verirken yanlış yapmaları ihtimali bulunduğundan, verilen kararların daha yüksek bir mahkeme tarafından kontrol edilmesi için, her hukuk sisteminde kanun yolları kabul edilmiştir (Baki Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 3, s. 4483).

24. Kanun yollarından biri de temyiz yolu olup nihai bir karar, kanunda öngörülen süre içinde, harca tâbi ise harcı yatırılarak temyiz edilebilir. Bunlara ilaveten nasıl ki, davacının dava açmakta hukuki menfaatinin bulunması gerekiyorsa, temyize başvuranın da kararı temyiz etmekte hukuki menfaatinin bulunması gerekir.

25. Buna göre temyiz yoluna başvuran tarafın temyiz ettiği kararın kaldırılması ya da değiştirilmesinde korunmaya değer bir menfaati olmalıdır. Davada haklı çıkmış olan tarafın da hukuki menfaati bulunmak kaydıyla hükmü temyiz etmesi mümkündür.

26. Sonuç itibarıyla hukuki yarar dava şartı olduğu gibi temyiz istemi için de gerekli bir şarttır.

27. Somut olayda, mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen kararın taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verildikten sonra davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede her iki talep bakımından ıslahla arttırılan miktarlar için zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.

28. Özel Dairenin bozma kararından sonra mahkemece yapılan yargılama aşamasında 05.10.2022 tarihli birinci celsede davalı vekili bozma kararına direnilmesini, davacı vekili ise bozmaya uyulmasını talep etmiş olup mahkemece ıslahla arttırılan kısımların zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

29. Şu hâlde Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık davacının her iki talebi yönünden ıslah dilekçesiyle arttırdığı kısımların zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında olup, davalı vekili tarafından buna ilişkin yapılan bozmaya karşı direnme kararı verilmesi talep edilmiş, mahkemece de aynı doğrultuda direnme hükmü kurulmuştur.

30. Bu kapsamda davalı vekilinin direnme kararını temyiz etmekte hukuki yararının bulunup bulunmadığı hususu tartışılmış ve hukuki yararı bulunmadığından temyiz istemi reddedilmiştir.

31. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 04.10.2023 tarihli ve 2022/11-81 Esas, 2023/880 Karar; 15.11.2023 tarihli ve 2022/2-769 Esas, 2023/1081 Karar; 31.01.2024 tarihli ve 2023/9-1042 Esas, 2024/44 Karar; 29.05.2024 tarihli ve 2023/9-1132 Esas, 2024/288 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

32. O hâlde davalı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz başvurusunun hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

B) Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan değerlendirmede

33. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle usulî kazanılmış hak ilkesi ile ilgili açıklama yapılması gerekir.

34. Usule ait kazanılmış hak müessesi, Usul Hukukunun dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve HMK'da usulî kazanılmış hak kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.

35. Usulî kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak amacıyla Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar. Türk Hukuk Lûgatında da kazanılmış hak daha önce yürürlükte olan hükümlere göre bir kişi yararına kazanılmış olan hak şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 676).

36. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen usulî kazanılmış hak olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:

a) Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usulî kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.

b) Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.

c) Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulî kazanılmış haktan söz edilemez.

d) Ayrıca Yargıtay bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî kazanılmış hak kuralı, usul hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtayca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddî hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddi olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyla giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukuki sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir.

37. Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2020 tarihli ve 2017/15-430 Esas, 2020/744 Karar; 25.11.2020 tarihli ve 2017/11-2474 Esas, 2020/944 Karar; 18.03.2021 tarihli ve 2017/(13)3-704 Esas, 2021/303 Karar; 08.04.2021 tarihli ve 2017/1-2620 Esas, 2021/445 Karar; 15.06.2021 tarihli ve 2019/(22)9-489 Esas, 2021/752 Karar; 22.09.2021 tarihli ve 2017/(15)6-3030 Esas, 2021/1077 Karar; 08.02.2022 tarihli ve 2021/(15)6-843 Esas, 2022/80 Karar; 15.02.2022 tarihli ve 2019/(15)6-797 Esas, 2022/128 Karar; 21.06.2022 tarihli ve 2020/(15)6-610 Esas, 2022/976 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler vurgulanmıştır.

38. Şu hâlde; usulî kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.

39. Somut olayda kamu ihalelerine katılmaktan yasaklanma kararından dolayı kazanç kaybı ve şirket zararının tahsili istemi yönünden zamanaşımı süresinin başlangıcı için Özel Dairenin 20.10.2015 tarihli birinci bozma kararında Adana 2. İdare Mahkemesinin 2013/1335 Esas sayılı dosyasında açılan iptal davasında kararın verildiği 27.05.2014 tarihinin esas alınması gerektiğine ilişkin tespitte maddi hata yapılmış olup, Yargıtayın yerleşik içtihatları gereğince maddî hataya dayalı bozma kararının karşı taraf lehine sonuç doğurmayacağı, mahkemece uyulan bozma kararı her türlü hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında maddî bir hataya dayandığından usulî kazanılmış hak kuralının hukuki sonuç doğurmayacağı anlaşılmaktadır.

40. Bu noktada ıslah ile ilgili düzenlemeleri irdelemekte fayda vardır.

41. Bilindiği üzere ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur.

42. Türk Hukuk Lûgatında da; İddianın ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağının istisnası olan ıslah, taraflardan her birinin, davada yapmış oldukları usul işlemlerini bir defaya özgü olmak üzere, kısmen ya da tamamen değiştirmesi ya da düzeltmesi şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 515).

43. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 176/1. maddesinde taraflardan her birinin yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği belirtilmiş; aynı Kanun'un 177/1. maddesinde ise, Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir hükmüne yer verilmiştir. Buna göre tahkikat aşaması devam ettiği sürece ıslahın yapılabilmesi mümkün olup, tahkikatın bazı durumlarda bozma kararından sonra da yapılması zarureti bulunduğundan tahkikat yapılması gereken durumlarda bozmadan sonra da ıslahın yapılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki; Kanun'un bu açık hükmüne rağmen bu Kanun hükmünden önce yürürlükte bulunan mülga HUMK zamanında verilmiş olan 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında (İBK) yapılan bir yoruma dayanılarak Yargıtay tarafından hüküm bozulduktan sonra ıslah yoluna başvurulamayacağı kabul edilmiştir.

44. Öte yandan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı kararında da, 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararındaki benzer gerekçeyle bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve içtihadı birleştirme kararının değiştirilmesinin gerekmediğine karar verilmiştir.

45. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45 inci maddesi uyarınca içtihadı birleştirme kararlarının benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlayacağı açıktır. Ancak Kanun ile yürürlükten kaldırılan bir uygulamanın ancak Kanun ile geri getirilmesi söz konusu olabilir. İçtihadı birleştirme kararı da olsa bir kararla Kanun hükmünün bertaraf edilmesi mümkün değildir.

46. Nitekim Kanun Koyucu da 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı içtihadı birleştirme kararının kanunla çatışan yorumuna kayıtsız kalmamış, 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun'un 18. maddesiyle HMK'nın 177. maddesine eklenen ikinci fıkrada;

Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm gereğince hem 1948 tarihli hem de 2016 tarihli içtihadı birleştirme kararındaki yorumlar kanun hükmü karşısında ileri sürülemeyecektir.

47. Diğer taraftan az yukarıda da belirtildiği üzere sonradan aynı hususta bir kanun çıkarılmış olması usulî kazanılmış hakkın istisnası olup, usule ilişkin kanun değişikliğinin geçmişe etkili olarak uygulanması gerekmektedir, mahkemece verilen nihai karardan sonra değişiklik yapılmış olsa dahi bu değişikliğin uygulanmasında zorunluluk bulunduğu açıktır.

48. Bu durumda bozmadan sonra ıslah yapılabileceğinden davacı vekili tarafından Özel Dairenin birinci bozma kararından sonra dosyaya sunulan ıslah dilekçesine değer verilerek ıslahın geçerli olduğu kabul edilmelidir.

49. Gelinen aşamada zamanaşımı konusuna kısaca değinecek olursak; Özel Hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı genel olarak alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden, dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir. Türk Hukuk Lûgatında da Yasanın belirlediği koşullar altında bir sürenin geçmesi üzerine bir hak kazanma ya da bir yükümden kurtulma yolu olarak tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 1244).

50. Zamanaşımının sonucu; alacak hakkına son verme değil, onu eksik borç hâline getirme olarak ortaya çıkmaktadır. Zamanaşımına ilişkin düzenlemelerin temelinde iddia edilen alacağın aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen kullanılmaması karşısında borçlunun oldukça uzak geçmişte kalan bir borçtan doğabilecek ihtilâflara karşı korunması, kendi alacağına karşı uzun süre kayıtsız kalan kimsenin bu hakkının artık korunmaya layık olmadığını kabul etmiş sayılması yatmaktadır.

51. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def'i de bulunması gerekir. Yargıtayın istikrar kazanmış uygulamalarına göre zamanaşımı, hukuki niteliği itibariyle maddi hukuktan kaynaklanan bir def'i olup usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır.

52. Aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2021 tarihli ve 2020/(21)-10-196 Esas, 2021/195 Karar; 24.06.2021 tarihli ve 2017/(23)15-3136 Esas, 2021/842 Karar; 02.11.2022 tarihli ve 2020/(15)6-609 Esas, 2022/1424 Karar; 06.03.2024 tarihli ve 2023/6-71 Esas, 2024/156 Karar sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.

53. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada davacının sözleşme süresinin uzaması nedeniyle ilâve şantiye gideri alacağıyla ilgili istemi yönünden zamanaşımı süresi Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/134 Esas sayılı dosyasında verilen kararın kesinleştiği 02.07.2020 tarihinden itibaren işlemeye başlayacaktır. Kamu ihalelerine girmekten yasaklanma nedeniyle oluşan kazanç kaybı ve şirket zararının tahsili istemi bakımından ise zamanaşımı süresinin başlangıcı olarak Özel Dairenin birinci bozma kararında belirlenen Adana 2. İdare Mahkemesinin 2013/1335 Esas sayılı dosyasında açılan davada kararın verildiği 27.05.2014 tarihinin maddi hata olduğu ve usulî müktesep hak oluşturmadığı dikkate alınarak idare mahkemesi kararının kesinleştiği 22.07.2020 tarihinin esas alınması gerekir.

54. Bu durumda Özel Dairenin birinci bozma kararından sonra yapılan ıslaha değer verilerek her iki talep yönünden davacının ıslahla arttırdığı miktarların zamanaşımına uğramadığı, başka bir anlatımla ıslahla arttırılan talepler bakımından zamanaşımı süresinin dolmadığı kabul edilmelidir.

55. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı kararları nazara alındığında bozmadan sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığı, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin içtihadı birleştirme kararının 7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 177. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihine kadar geçerli olduğu ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesinin beşinci fıkrası gereğince tüm mahkemeleri bağlayıcı nitelikte olduğu, öte yandan 7251 sayılı Kanun ile bozmadan sonra da ıslah yapılabileceğine ilişkin hüküm getirilmiş ise de bu Kanun hükmünün kanunların geriye yürümezliği ilkesi ve ıslah işleminin yapılmakla tamamlanmış usulî işlem teşkil etmesi nedeniyle eldeki davada ıslah tarihi itibariyle uygulanamayacağı, bu nedenle Özel Dairenin birinci bozma kararından sonra 21.10.2019 tarihinde yapılan ıslah geçersiz olduğundan anılan ıslah dilekçesine değer verilemeyeceği belirtilerek direnme kararının değişik gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ile somut olayda mahkemece davacının sözleşme süresinin uzaması nedeniyle ilâve şantiye gideri alacağıyla ilgili istemi yönünden zamanaşımı süresinin sözleşmenin feshedildiği ve alacağın muaccel olduğu 27.10.2009 tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı, ihale yasağından kaynaklı tazminat istemi bakımından ise zamanaşımı süresinin başlangıcı olarak yasaklılık işleminin iptaline dair Adana 2. İdare Mahkemesinin 2013/1335 Esas sayılı dosyasında açılan davada kararın verildiği 27.05.2014 tarihinin esas alınması gerektiği, zira mahkemece Özel Dairenin birinci bozma kararına uyulmakla bu talep yönünden zamanaşımının başlangıcı olarak kabul edilen 27.05.2014 tarihinin usulî müktesep hak oluşturduğu, dolayısıyla her iki talep açısından ıslahla arttırılan kısımların zamanaşımına uğradığı ve direnme kararının doğru olup onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

56. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

57. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1-A) bendinde (&15-32) belirtilen nedenlerle davalı vekilinin direnme kararına ilişkin temyiz itirazlarının hukuki yarar yokluğundan oy birliğiyle REDDİNE,

2-B) bendinde (&33-57) belirtilen nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince oy çokluğuyla BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

12.03.2025 tarihinde karar verildi.

''K A R Ş I  O Y''

1. Sayın Çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; eldeki davada bozmadan sonra davacı tarafından yapılan ıslahın hukuken geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

2. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 176 ve devamı (mülga HUMK md. 83 ve devamı) maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş; 176. maddede taraflardan her birinin, yargılama usulüyle ilgili yapmış olduğu usul işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı davada tarafların ancak bir kez ıslah yoluna başvurabileceği; 177/1. maddesinde ise, ıslahın tahkikata tâbi olan davalarda tahkikatın bitimine (sona ermesine) kadar yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

3. Islah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur.

4. Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan, yasal şartları yerine getirildiği takdirde karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir. Islahın konusu tarafların yaptıkları kendi usul işlemleridir. Taraflar ıslahla, dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu, talep sonucunu değiştirebilirler (Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2021 tarihli ve 2018/(15)6-984 Esas, 2021/1182 Karar sayılı kararı).

5. Başka bir anlatımla ıslah, iyiniyetli tarafın davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur.

6. Bu konuda mülga HUMK zamanında verilmiş olan 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında (İBK) yukarıda bahsi geçen hükümler benimsenmiş; ayrıca ıslahın tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği, Yargıtay tarafından hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı kabul edilmiştir. Sözü edilen kararda taraflardan birine davanın herhangi bir aşamasında ıslah olanağı tanınmasının davaların sonu alınamayacak şekilde uzamasına neden olacağı, bu istisnai yolun bozmadan sonraki aşamalara da yaygınlaştırılmasının, bozmaya uyulmasıyla kazanılan hakları ihlâl edebileceği gibi davanın tamamen ıslah edildiği hâllerde işin sonuçlandırılmasını güçleştireceği vurgulanmıştır.

7. Diğer taraftan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nın 177/1. maddesinin tahkikat sonuçlanıncaya kadar ıslah yapılabileceğini öngördüğü, bu sebeple Yargıtay’ın bozma kararı sonrasında tahkikat safhasına dönüleceğinden bozmadan sonra ıslah yapılabileceği, HMK’nın 177. maddesinin yanlış yorumlandığı, 1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının HMK karşısında güncelliğini kaybettiği, bozma kararı sonrasında ıslah yapılıp yapılamayacağına dair Yargıtay Daireleri arasında görüş aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek 1948 tarihli içtihadın birleştirilmesi kararının değiştirilmesi talep edilmiş ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı kararında;

Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkânını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen ıslahın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksen dördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtayca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına şeklinde 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararındaki benzer gerekçeyle bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve içtihadı birleştirme kararının değiştirilmesinin gerekmediğine karar verilmiştir.

8. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesinin beşinci fıkrasına göre, içtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar.

9. Bununla birlikte 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 18. maddesi ile HMK’nın 177. maddesine eklenen ikinci fıkrasında;

Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz hükmüne yer verilmiştir.

10. Bu noktada usul kanunlarında yapılacak değişikliklerin zaman bakımından uygulanması ile ilgili açıklama yapılması yararlı olacaktır.

11. Usul hukuku alanında geçerli temel ilke, yargılamaya ilişkin usul hükümlerinin derhâl yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise bu kanun hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olduğu, daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.

12. Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde ilgili usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığıdır.

13. Vurgulamakta fayda vardır ki; dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla veya hükümle sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.

14. Bir usul işlemi yargılama sırasında yapılmaya başlanıp tamamlandıktan sonra yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir ifadeyle tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden veya kanunundan etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise yeni usul hükmü veya kanunu hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir. Çünkü usule ilişkin kanunlar aksine bir kural benimsenmediği takdirde genel olarak hemen etkili olup uygulanırlar.

15. Yapılan açıklama ve ilkelere uygun olarak HMK’nın zaman bakımından uygulanma başlığını taşıyan 448/1. maddesi de bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır hükmünü içermektedir. Bu madde hükmüne göre kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna veya hükümlere göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır (Hukuk Genel Kurulunun 18.03.2021 tarihli ve 2017/4-1397 Esas, 2021/292 Karar sayılı kararı).

16. Tüm bu maddi ve hukuki olgular kapsamında somut olay değerlendirildiğinde; dava, taraflar arasında imzalanan sözleşme süresinin uzaması nedeniyle ilâve şantiye gideri alacağının ve davacı şirketin kamu ihalelerine girmekten yasaklanması nedeniyle oluşan kazanç kaybı ile şirket zararının tahsili istemiyle açılmış, mahkemece yapılan ilk yargılama sonucunda davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

17. Taraf vekillerinin temyiz itirazı üzerine, Özel Dairece kamu ihalelerine girmekten yasaklanma nedeniyle oluşan kazanç kaybı ve şirket zararına yönelik talep için zamanaşımı süresinin ihaleden yasaklanmanın iptali istemiyle idare mahkemesinde açılan davada kararın verildiği 27.05.2014 tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı, şantiye masrafları ile ilgili zamanaşımı süresinin başlangıç tarihinin ise sözleşme hükümlerine göre belirlenmesi ve gerekirse her iki talep bakımından uzman bilirkişilerden rapor alınarak hâsıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle birinci karar bozulmuştur.

18. İlk derece mahkemesince bozma kararına uyularak yapılan ikinci yargılama aşamasında davacı vekili 22.10.2019 tarihinde harçlandırdığı 21.10.2019 tarihli dilekçesi ile bilirkişi heyetince düzenlenen raporda hesaplanan tutar üzerinden davasını ıslah etmiş, mahkemece de bozmadan sonra sunulan ıslah dilekçesi esas alınarak davanın dava dilekçesinde talep edilen miktarlar yönünden kısmen kabulüne, ıslahla arttırılan kısımlar bakımından ise davalı vekilinin zamanaşımı definin kabulü ile ıslahla arttırılan tutarların zamanaşımından dolayı reddine karar verilmiştir.

19. Ne var ki, az yukarıda ifade edildiği üzere Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı kararları dikkate alındığında bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün olmadığından, mahkemece Özel Dairece verilen bozma kararından sonra davacı tarafından sunulan ıslah dilekçesi de gözetilerek direnme kararı verilmesi yerinde değildir.

20. Nitekim bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı kararı 7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 177. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihine kadar geçerlidir ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesinin beşinci fıkrası gereğince tüm mahkemeleri bağlayıcı niteliktedir.

21. Diğer yandan 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile bozmadan sonra da ıslah yapılabileceğine ilişkin hüküm getirilmiş ise de, bu Kanun hükmünün kanunların geriye yürümezliği ilkesi ve ıslah işleminin yapılmakla tamamlanmış usulî işlem teşkil etmesi nedeniyle eldeki davada ıslah tarihi itibariyle uygulanamayacağı açıktır.

22. Aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 01.03.2023 tarihli ve 2021/(15)6-192 Esas, 2023/157 Karar; 27.12.2022 tarihli ve 2022/(22)9-668 Esas, 2022/1841 Karar; 08.11.2022 tarihli ve 2022/6-950 Esas, 2022/1442 Karar; 22.09.2022 tarihli ve 2021/9-881 Esas, 2022/1135 Karar; 26.04.2022 tarihli ve 2019/4-815 Esas, 2022/603 Karar; 26.04.2022 tarihli ve 2020/4-449 Esas, 2022/604 Karar; 19.10.2021 tarihli ve 2017/3-2281 Esas, 2021/1257 Karar; 20.04.2021 tarihli ve 2017/3(13)-572 Esas, 2021/518 Karar; 04.02.2020 tarihli ve 2019/21-442 Esas, 2020/76 Karar sayılı kararlarında da yer verilmiştir.

23. Yukarıda açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen direnme kararının bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı, bir başka ifadeyle bozmadan sonra davacının yaptığı ıslahın hukuken geçerli olmadığı gerekçesiyle değişik gerekçeyle bozulması gerektiği düşüncesiyle Sayın Çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

Birinci Başkanvekili       9. HD. Başkanı                           7. HD. Başkanı 
Adem Albayrak                 Doç. Dr. Seracettin Göktaş         Hikmet Onat

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 18’i BOZMA, 5’i DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA, 2’si ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : “Yasal değişiklik geçmişe ve tamamlanmış işlemlere etki etmeyeceğinden yapılan ıslah geçersizdir” şeklindeki Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 01 Mart 2021 tarihli kararı ve aynı yöndeki Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 21 Ekim 2020 tarihli kararı ile aksi yöndeki Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 17 Aralık 2020 tarihli kararı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 16 Kasım 2020 tarihli kararı, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 23 Şubat 2021 tarihli kararı, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 14 Ocak 2021 tarihli kararı, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 01 Ekim 2020 tarihli kararı, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 21 Ocak 2021 tarihli kararı ve Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 05 Kasım 2020 tarihli kararı için bkz.

https://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/yasal-degisiklik-gecmise-ve-tamamlanmis-islemlere-etki-etmeyeceginden-yapilan-islah-gecersizdir

“Geriye yürümeme ilkesi ve ıslah yapıldığından tamamlanmış usuli işlem nedeniyle kanun değişikliği uygulanamaz” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20 Nisan 2021, 19 Ekim 2021, 26 Nisan 2022, 22 Eylül 2022 ve 06 Haziran 2024 tarihli kararları için bkz.

https://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/geriye-yurumeme-ilkesi-ve-islah-yapildigindan-tamamlanmis-usuli-islem-nedeniyle-kanun-degisikligi-uygulanamaz