
TEDBİR KARARINI TAPUDA İNFAZ ETTİRMEYEN HÂKİMİN HUKUKİ SORUMLULUĞU ANCAK DAVACININ ALACAĞININ TAHSİLİ İÇİN TÜM HUKUKÎ YOLLAR TÜKETİLDİKTEN SONRA BELLİ OLACAKTIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2025/2-164
Karar No : 2025/187
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Yargıtay 2. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 24.09.2024
SAYISI : 2023/13 E., 2024/13 K.
1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 2. Hukuk Dairesince davanın reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin Malatya 4. Aile Mahkemesinin 2023/3.1 Esas sayılı dosyasında davacı olduğunu, söz konusu davanın boşanma nedeniyle mal rejiminin tasfiyesine ilişkin olarak 18.08.2023 tarihinde açıldığını, dava dilekçesindeki tedbir taleplerinin 29.08.2023 tarihinde hâkim B.S. tarafından kabul edilerek davalı adına kayıtlı Elazığ ili, Nağmir Mevki, 12.5 ada 11 parselde bağımsız bölüm niteliğindeki mesken üzerine ihtiyati tedbir konulması yönünde karar verildiğini, davanın asıl hâkimi olan T.T.A.'ın ise bu kararı tapuya bildirmediğini ve tebliğe çıkarmadığını, verilen ihtiyati tedbir kararı tapuya gönderilmediği için işlevini yitirdiğini ve mal tasfiyesi davasında davalı olan Osman Murat B.'nun kararın hemen akabinde söz konusu taşınmazı satış suretiyle üçüncü bir kişiye devrettiğini, ilgili hâkimin kayıtsızlığı nedeniyle tedbir kararının uygulanamadığını ve müvekkilinin zarara uğradığını, evin rayiç bedeli ve emlak değerini bilmedikleri için davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığını belirterek, şimdilik 10.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın davalı Hazineden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı Maliye Hazinesi vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığını, ayrıca davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığını, olayda kalem memurlarının hatası söz konusu olduğundan davanın asliye hukuk mahkemesinde açılması gerektiğini, iddia edilen zarar ile yargılama faaliyeti arasında illiyet bağı bulunmadığını, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk şartlarının oluşmadığını, bu nedenle davanın reddi ile aynı Kanun’un 49. maddesi gereğince davacının disiplin para cezasına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Özel Daire Kararı
6. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24.09.2024 tarihli ve 2023/13 E., 2024/13 K. sayılı kararı ile;
“… Mal rejiminin tasfiyesi davalarında dava konusu, aynî hakka ilişkin olmayıp şahsî hakka ilişkindir. Davacının bu davalarda kısmen veya tamamen haklı çıkması durumunda belirli bir miktarda alacağa hükmedilecektir. Dolayısıyla dava konusu edilen ve ihtiyati tedbir istenilen taşınmazın aynına değil koşulları varsa taşınmazdan dolayı alacağa yönelik bir hüküm verilecektir. Bu sebeple, tedbire konu taşınmazın başkasına devredilmiş olması, davacının varsa alacak hakkını ortadan kaldıracak bir durum değildir.
Somut olayda, davacının mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davası derdest olup ne şekilde sonuçlanacağı henüz belli olmadığı gibi davacının lehine alacağa hükmedildiği takdirde bunun kolaylıkla infaz edilip edilemeyeceği de bu aşamada belli değildir. Kaldı ki davacı lehine alacağa hükmedilmesi ve bu alacağın davalının yeterli mal varlığının bulunmaması nedeniyle infaz edilmemesi durumunda ise davalının yaptığı tasarrufların alacak miktarı oranında iptal edilerek kararın infaz edilmesi de mümkündür. (İcra ve İflas Kanunu md. 277)
Tüm bu nedenlerle davacının iddialarının sübut bulmadığı, hâkimin sorumluluğunu gerektiren bir hareketin saptanmadığı, HMK.nun 46 maddesinde yazılı koşulların oluşmadığı sonuç ve kanısına varılarak davanın reddine ve HMK 49. maddesi gereğince takdiren 2.000,00 TL disiplin para cezasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın REDDİNE,
HMK 49. maddesi gereğince davacının takdiren 2.000,00 TL disiplin para cezası ile mahkum edilmesine,
Yapılan yargılama giderinin davacı üzerine bırakılmasına,
Alınması gereken 427,60 TL karar harcının peşin alınan 597,05 harçtan mahsubu ile fazla alınan 169,45 TL harcın hüküm kesinleştiğinde istek halinde davacıya iadesine,
Davalı Hazine vekil ile temsil edildiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10.maddesinin 3 numaralı bendi gereğince 32.000,00 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınıp davalı hazineye verilmesine,
Davalı Hazine tarafından yargılama giderlerinde bulunulmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,…” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi
7. Özel Daire kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. GEREKÇE
8. Dava, 6100 sayılı Kanun’un 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
9. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. Anılan maddede “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması” düzenlemesi bulunmaktadır.
10. Somut olayda 6100 sayılı Kanun’un 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
11. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
III. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
26.03.2025 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : "Dava konusu taşınmazlara tedbir konulan müzekkerede taşınmazların eksik yazılması hakimin sorumluluğunu doğurmaz" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 10 Mayıs 2017 tarihli kararı için bkz.
"Kamulaştırma bedeli için vadeli banka hesabı müzekkeresi yazılmasının unutulması hakimin sorumluluğunu doğurmaz" şekllindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18 Mayıs 2021 tarihli kararı için bkz.
“Hâkimin tazminat sorumluluğunda zarar ancak tüm mal varlığının paraya çevrilip davacının alacağına kavuşamaması halinde ortaya çıkmış olacaktır” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21 Aralık 2023 tarihli kararı için bkz.
İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26 Mart 2025 tarihli onama ilâmına konu Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 24 Eylül 2024 tarihli kararında; “Somut olayda, davacının mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davası derdest olup ne şekilde sonuçlanacağı henüz belli olmadığı gibi davacının lehine alacağa hükmedildiği takdirde bunun kolaylıkla infaz edilip edilemeyeceği de bu aşamada belli değildir. Kaldı ki davacı lehine alacağa hükmedilmesi ve bu alacağın davalının yeterli mal varlığının bulunmaması nedeniyle infaz edilmemesi durumunda ise davalının yaptığı tasarrufların alacak miktarı oranında iptal edilerek kararın infaz edilmesi de mümkündür. (İcra ve İflas Kanunu md. 277)” şeklinde bir görüş ortaya konmuştur. Bu düşünce tarzı, “BİLGİ :” kısmında paylaşılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21 Aralık 2023 tarihli kararındaki görüşüne paraleldir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na göre, hâkimin hukukî sorumluluğu, tâlî (ikincil) niteliktedir. Bu bakış açısı ile geçici hukukî koruma tedbiri talep edilirken her ne kadar ivedi olunması gerekirse de, geçici koruma tedbiri kararı verilirken ivedi olunmasına pek gerek yoktur. Zira, davacı yargılama sonunda hüküm altına alınan alacağını geçici hukukî koruma tedbiri kararı verilmediği için geriye kaldıysa davalıdan, geriye kalmakla birlikte eksik kaldıysa veyahut hiçbir şey kalmamışsa devrettiği mallar için tasarrufun iptali davası açılacaktır. Davacı, en sonunda tahsil edemediği miktar üzerinden hâkimin hukukî sorumluluğu açısından tazminatı hazineden tahsil edecektir. Doğal olarak bu sürecin tamamlanması en azından 10 yılı bulacağı için davacının aradan geçen zamana dayalı olarak paranın değer kaybı için munzam zarar dolayısıyla tekrar dava açabileceği de kuşkusuzdur.
Ayrıca, hâkimin hukukî sorumluluğu, tâlî (ikincil) nitelikte ise davacının alacağının tahsil edilmeme durumuna ilişkin olarak açılan tasarrufun iptali davası, HMK m. 165/1 hükmü anlamında bekletici sorun yapılmalıydı. Hâkimin hukukî sorumluluğuna ilişkin dava açıldıktan sonra tasarrufun iptali davası açılmamışsa, davacının alacağının tahsil edilmeme durumuna ilişkin olarak açılacak tasarrufun iptali davası için HMK m. 165/2 hükmü anlamında, davacıya uygun bir süre verildikten sonra duruma göre işbu tazminat davası sonuçlandırılmalıydı.
TEDBİR KARARINI TAPUDA İNFAZ ETTİRMEYEN HÂKİMİN HUKUKİ SORUMLULUĞU ANCAK DAVACININ ALACAĞININ TAHSİLİ İÇİN TÜM HUKUKÎ YOLLAR TÜKETİLDİKTEN SONRA BELLİ OLACAKTIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2025/2-164
Karar No : 2025/187
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Yargıtay 2. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 24.09.2024
SAYISI : 2023/13 E., 2024/13 K.
1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 2. Hukuk Dairesince davanın reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin Malatya 4. Aile Mahkemesinin 2023/3.1 Esas sayılı dosyasında davacı olduğunu, söz konusu davanın boşanma nedeniyle mal rejiminin tasfiyesine ilişkin olarak 18.08.2023 tarihinde açıldığını, dava dilekçesindeki tedbir taleplerinin 29.08.2023 tarihinde hâkim B.S. tarafından kabul edilerek davalı adına kayıtlı Elazığ ili, Nağmir Mevki, 12.5 ada 11 parselde bağımsız bölüm niteliğindeki mesken üzerine ihtiyati tedbir konulması yönünde karar verildiğini, davanın asıl hâkimi olan T.T.A.'ın ise bu kararı tapuya bildirmediğini ve tebliğe çıkarmadığını, verilen ihtiyati tedbir kararı tapuya gönderilmediği için işlevini yitirdiğini ve mal tasfiyesi davasında davalı olan Osman Murat B.'nun kararın hemen akabinde söz konusu taşınmazı satış suretiyle üçüncü bir kişiye devrettiğini, ilgili hâkimin kayıtsızlığı nedeniyle tedbir kararının uygulanamadığını ve müvekkilinin zarara uğradığını, evin rayiç bedeli ve emlak değerini bilmedikleri için davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığını belirterek, şimdilik 10.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın davalı Hazineden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı Maliye Hazinesi vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığını, ayrıca davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmadığını, olayda kalem memurlarının hatası söz konusu olduğundan davanın asliye hukuk mahkemesinde açılması gerektiğini, iddia edilen zarar ile yargılama faaliyeti arasında illiyet bağı bulunmadığını, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk şartlarının oluşmadığını, bu nedenle davanın reddi ile aynı Kanun’un 49. maddesi gereğince davacının disiplin para cezasına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Özel Daire Kararı
6. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24.09.2024 tarihli ve 2023/13 E., 2024/13 K. sayılı kararı ile;
“… Mal rejiminin tasfiyesi davalarında dava konusu, aynî hakka ilişkin olmayıp şahsî hakka ilişkindir. Davacının bu davalarda kısmen veya tamamen haklı çıkması durumunda belirli bir miktarda alacağa hükmedilecektir. Dolayısıyla dava konusu edilen ve ihtiyati tedbir istenilen taşınmazın aynına değil koşulları varsa taşınmazdan dolayı alacağa yönelik bir hüküm verilecektir. Bu sebeple, tedbire konu taşınmazın başkasına devredilmiş olması, davacının varsa alacak hakkını ortadan kaldıracak bir durum değildir.
Somut olayda, davacının mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davası derdest olup ne şekilde sonuçlanacağı henüz belli olmadığı gibi davacının lehine alacağa hükmedildiği takdirde bunun kolaylıkla infaz edilip edilemeyeceği de bu aşamada belli değildir. Kaldı ki davacı lehine alacağa hükmedilmesi ve bu alacağın davalının yeterli mal varlığının bulunmaması nedeniyle infaz edilmemesi durumunda ise davalının yaptığı tasarrufların alacak miktarı oranında iptal edilerek kararın infaz edilmesi de mümkündür. (İcra ve İflas Kanunu md. 277)
Tüm bu nedenlerle davacının iddialarının sübut bulmadığı, hâkimin sorumluluğunu gerektiren bir hareketin saptanmadığı, HMK.nun 46 maddesinde yazılı koşulların oluşmadığı sonuç ve kanısına varılarak davanın reddine ve HMK 49. maddesi gereğince takdiren 2.000,00 TL disiplin para cezasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın REDDİNE,
HMK 49. maddesi gereğince davacının takdiren 2.000,00 TL disiplin para cezası ile mahkum edilmesine,
Yapılan yargılama giderinin davacı üzerine bırakılmasına,
Alınması gereken 427,60 TL karar harcının peşin alınan 597,05 harçtan mahsubu ile fazla alınan 169,45 TL harcın hüküm kesinleştiğinde istek halinde davacıya iadesine,
Davalı Hazine vekil ile temsil edildiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10.maddesinin 3 numaralı bendi gereğince 32.000,00 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınıp davalı hazineye verilmesine,
Davalı Hazine tarafından yargılama giderlerinde bulunulmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına,…” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi
7. Özel Daire kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. GEREKÇE
8. Dava, 6100 sayılı Kanun’un 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
9. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. Anılan maddede “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması” düzenlemesi bulunmaktadır.
10. Somut olayda 6100 sayılı Kanun’un 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
11. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
III. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
26.03.2025 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : "Dava konusu taşınmazlara tedbir konulan müzekkerede taşınmazların eksik yazılması hakimin sorumluluğunu doğurmaz" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 10 Mayıs 2017 tarihli kararı için bkz.
"Kamulaştırma bedeli için vadeli banka hesabı müzekkeresi yazılmasının unutulması hakimin sorumluluğunu doğurmaz" şekllindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18 Mayıs 2021 tarihli kararı için bkz.
“Hâkimin tazminat sorumluluğunda zarar ancak tüm mal varlığının paraya çevrilip davacının alacağına kavuşamaması halinde ortaya çıkmış olacaktır” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21 Aralık 2023 tarihli kararı için bkz.
İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26 Mart 2025 tarihli onama ilâmına konu Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 24 Eylül 2024 tarihli kararında; “Somut olayda, davacının mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davası derdest olup ne şekilde sonuçlanacağı henüz belli olmadığı gibi davacının lehine alacağa hükmedildiği takdirde bunun kolaylıkla infaz edilip edilemeyeceği de bu aşamada belli değildir. Kaldı ki davacı lehine alacağa hükmedilmesi ve bu alacağın davalının yeterli mal varlığının bulunmaması nedeniyle infaz edilmemesi durumunda ise davalının yaptığı tasarrufların alacak miktarı oranında iptal edilerek kararın infaz edilmesi de mümkündür. (İcra ve İflas Kanunu md. 277)” şeklinde bir görüş ortaya konmuştur. Bu düşünce tarzı, “BİLGİ :” kısmında paylaşılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21 Aralık 2023 tarihli kararındaki görüşüne paraleldir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na göre, hâkimin hukukî sorumluluğu, tâlî (ikincil) niteliktedir. Bu bakış açısı ile geçici hukukî koruma tedbiri talep edilirken her ne kadar ivedi olunması gerekirse de, geçici koruma tedbiri kararı verilirken ivedi olunmasına pek gerek yoktur. Zira, davacı yargılama sonunda hüküm altına alınan alacağını geçici hukukî koruma tedbiri kararı verilmediği için geriye kaldıysa davalıdan, geriye kalmakla birlikte eksik kaldıysa veyahut hiçbir şey kalmamışsa devrettiği mallar için tasarrufun iptali davası açılacaktır. Davacı, en sonunda tahsil edemediği miktar üzerinden hâkimin hukukî sorumluluğu açısından tazminatı hazineden tahsil edecektir. Doğal olarak bu sürecin tamamlanması en azından 10 yılı bulacağı için davacının aradan geçen zamana dayalı olarak paranın değer kaybı için munzam zarar dolayısıyla tekrar dava açabileceği de kuşkusuzdur.
Ayrıca, hâkimin hukukî sorumluluğu, tâlî (ikincil) nitelikte ise davacının alacağının tahsil edilmeme durumuna ilişkin olarak açılan tasarrufun iptali davası, HMK m. 165/1 hükmü anlamında bekletici sorun yapılmalıydı. Hâkimin hukukî sorumluluğuna ilişkin dava açıldıktan sonra tasarrufun iptali davası açılmamışsa, davacının alacağının tahsil edilmeme durumuna ilişkin olarak açılacak tasarrufun iptali davası için HMK m. 165/2 hükmü anlamında, davacıya uygun bir süre verildikten sonra duruma göre işbu tazminat davası sonuçlandırılmalıydı.