
MURİSİN ALACAKLILARINA MİRASÇILARIN MİRASI RET HAKKINDAN MAHRUM OLDUKLARININ TESPİTİ DAVASI AÇMA İMKANI TANIMIŞTIR.
T.C.
YARGITAY
7. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2024/4628
Karar No : 2024/6006
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 22.12.2015
SAYISI : 2013/688 E., 2015/903 K.
Mahkeme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, dava dilekçesinde; müvekkili tarafından davalıların murisi Remzi A. ve E. Mühendislik Ltd. Şti. aleyhine alacak davası açıldığını, yargılama sırasında Remzi A.’ın ölümü sebebiyle mirasçılarının davaya dahil edildiğini, murisin mirasçıları olan davalıların Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 08.05.2007 tarihli ve 2007/225 Esas, 853 Karar sayılı kararı ile murisin mirasını reddettiklerini, davalıların mirasın reddine yönelik sebeplerinin gerçeğe dayanmadığını, aynı zamanda murisin eşi olan Nuriye A.’ın E. Mühendislik Ltd. Şti.’nin %50 ortağı olduğunu, diğer davalı olan Nurtaç A.’ın da murisin işlerine aracılık ettiğini ve davalıların terekede yer alan birtakım malları benimsediklerini ileri sürerek mirasın reddi işleminin iptalini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinin mirası reddetmelerinde samimi olduklarını, alacaklılarına zarar vermek kastıyla hareket etmediklerini ve mirasın borca batık olduğu için reddedildiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.10.2011 tarihli ve 2011/418 Esas, 2011/493 Karar sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 20.06.2023 tarihli ve 2012/24715 Esas, 2013/17230 Karar sayılı kararıyla "... davacının alacağının mirasbırakandan olduğu, bu nedenle delillerin Türk Medeni Kanunu'nun 610. maddesi çerçevesinde değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesinin gerektiği..." gerekçesiyle Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.12.2015 tarihli ve 2013/688 Esas, 2015/903 Karar sayılı kararı ile; "... muris Remzi A.'nın mirasının borca batık olduğu konusunda çelişki bulunmadığı, TMK'nın 610. maddesi gereğince ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya murisin işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mal eden mirasçının mirası reddedemeyeceği, davalılardan Nuriye Aka'nın murisle birlikte sahip olduğu E. Ltd. Şti.'nin murisin ölümünden çok önce hissedar olduğu, söz konusu şirketin 26.06.2014 tarihinde terkin edildiği ve aktif olmadığı, üçüncü kişi tarafından davalılardan Nurtaç A. aleyhine açılan alacak davasının reddine karar verilip Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2009/10730 Esas, 14655 Karar sayılı kararı ile onandığı, dolayısıyla alacak davasının eldeki davada davacı aleyhine güçlü delil teşkil ettiği, dul maaşının/ikramiyenin alınmasının doğal bir hak olup tereke mallarına karışma anlamına gelmediği, davalı mirasçıların murisin mallarını gizleme, sahiplenme, olağan yönetim işleri dışında tasarruflarda bulunma, tapuda intikal yaptırma, araçların trafik kayıtlarını üzerilerine alma vs. gibi TMK'nın 610/2 hükmü kapsamındaki eylemleri yaptıklarının ispat yükü düşen davacı tarafça usul ve yöntemine uygun biçimde ispatlanamadığı..." gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili;
1. Delillerin tam olarak toplanmadığını,
2. Sosyo-ekonomik durum ve icra dosyasının gereği gibi incelenmediğini,
3. Resmi kurum ve bankalardan kayıtların getirtilmediğini,
4. Davalılardan Nuriye A.’ın dava dışı E. Mühendislik Ltd. Şti.’nin %50 ortağı olduğunu,
5. Bilirkişi raporlarını sadece dosya üzerindeki bilgiler esas alınarak eksik bir şekilde hazırlandığını,
6. Terekenin borca batıklık incelemesinin yapılmadığını,
7. Kararın hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek hükmün bozulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 618. maddesi gereği murisin alacaklısının açtığı mirasın reddinin iptali istemine ilişkindir.
Kanun koyucu murisin alacaklılarına mirasçıların mirası ret hakkından mahrum olduklarının tespiti davası açma imkanı tanımıştır. Ödemeden aciz bir murisin mirasını reddeden mirasçılar, onun alacaklarına karşı ölümünden önceki beş yıl içinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değer ölçüsünde sorumlu olurlar (TMK m. 618 f.I). Murisin alacaklılarının korunması belirtilen koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Bunun için; miras açılmış olmalı, ödemeden aciz bir muris bulunmalı, miras süresinde reddedilmelidir. Reddeden mirasçıya kazandırma yapılmış olmalıdır. Mirasın kayıtsız şartsız reddi kararının iptali davalı tüm mirasçılara yöneltilmelidir.
Somut olayda; muris Remzi A.'ın vefatı tarihinde onun terekesinin borca batık olup olmadığıyla ilgili olarak ölüm tarihi itibariyle bankalar, trafik tescil müdürlüğü, vergi daireleri, belediyeler, tapu müdürlüğü vb. kurum ve kuruluşlardan yeterli araştırmaların yapılmadığı, bu doğrultuda murisin terekesinde yer alan aktif ve pasif unsurların tereddüde neden olmayacak şekilde belirlenmediği ve TMK'nın 618. maddesindeki şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin tartışılmadan karar verilmesi hatalı bulunduğundan Mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Mahkeme kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
Dosyanın kararı veren Mahkemesine gönderilmesine,
25.12.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
Hikmet Onat Ayşe Tartıcı Sevinç Türközmen Mahmut Akgün Necmi Apaydın
Çevikbaş
İÇTİHAT YORUMU : Alacaklıların TMK m. 617 hükmüne istinaden iptalini istedikleri ret, TMK kapsamında öngörülen maddî ve şeklî koşulları taşıyan bir ret işlemidir. (BAYGIN, Cem, Türk Miras Hukukunda Alacaklıların Korunması, Ankara, 2005, s. 132). Ret işleminin geçerlilik koşullarını taşımaması durumunda, alacaklıların açacağı dava “reddin iptali” değil, “reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti” davasıdır. (HELVACI, İlhan, Eski Medenî Kanunumuzla Karşılaştırmalı Olarak Türk Medenî Kanununa Göre Mirasın Reddi (MK. m. 605 - MK. m. 618), 1. Baskıdan Tıpkı 2. Baskı, İstanbul, 2014, s. 106; BAYGIN, s. 132, 133)
Örneğin, ret beyanının bir kayda veya şarta bağlanması, üç aylık ret süresi geçtikten sonra yapılmış olması, mirasçının ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışması veya tereke değerlerini gizlemesi ya da kendine maletmesi durumunda, yapılan ret açıklaması geçersizlik yaptırımı ile karşı karşıya kalacaktır. (HELVACI, s. 105, 106; BAYGIN, s. 133)
Mirasın gerçek reddinin iptali davasında, resmî tasfiyeye karar verilmesine rağmen, reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti, TMK m. 617 hükmüne tabi olmadığı için resmî tasfiyeye karar verilemez. (BAYGIN, s. 133; ŞAHAN, Gökhan, Mirası Reddeden Mirasçının Alacaklılarının Korunması, ERÜHFD, C: XV, S: 1, Y: 2020, s. 35). Söz konusu davada reddin hükümsüz olduğu tespit edilirse, ret beyanında bulunan mirasçının mirasçılık sıfatı kesinleşir. Alacaklılar, bu durumda geçersiz ret beyanında bulunan mirasçının miras payına ve şahsî malvarlığına başvurabilirler. (BAYGIN, s. 133; ŞAHAN, s. 35)
Mirasın gerçek reddinin iptali davasını sadece reddeden mirasçının alacaklıları veya iflâs idaresi açabilirken, mirasın reddinin kesin hükümsüzlüğünün tespiti menfaati olan herkes özellikle mirasçının alacaklıları ile birlikte mirasbırakanın alacaklıları tarafından da talep edilebilir. (BAYGIN, s. 135; BİRİNCİ UZUN, Tuba, Mirasın Resmi Tasfiyesi, Ankara, 2018, s. 148; ŞAHAN, s. 35)
TMK m. 605 hükmüne dayalı mirasın hükmen reddi istemi, mirasçı/lar tarafından talep edildiğinde, ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczinin açıkça belli veya resmen tespit edilmiş olması aranır. Mirasın hükmen reddi istemine ilişkin dava, tereke alacaklılarına karşı açılır. Bu davada, davalı tereke alacaklıları, TMK m. 610/2 hükmüne göre genel olarak ret süresi sona ermeden ret beyanında bulunan mirasçının veya mirasçıların tereke işlemlerine karışmasını savunma yoluyla ispat ederek bu istemi reddettirebilir.
Mirasçının ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışması veya tereke değerlerini gizlemesi ya da kendine maletmesi durumunda, alacaklının bu istemi iddia yoluyla davacı olarak ileri sürdüğü ve davalı olarak ret beyanında mirasçıları gösterdiği ihtimalde, “reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti” davası söz konusu olacaktır. Böyle bir durumda, terekenin borca batık olup olması önemli olmayıp “mirasçının ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışması veya tereke değerlerini gizlemesi ya da kendine maletmesi” iddiaları araştırılacaktır. Başka bir ifadeyle, borca batık olmayan terekenin işlerine de karışan mirasçı/lar hakkında ret beyanının kesin hükümsüzlüğünün tespiti istenebilir.
Bu genel açıklamalardan sonra davacı vekili dilekçesinde, özellikle davalı mirasçılardan birisinin “murisin işlerine aracılık ettiğini” ve “davalıların terekede yer alan birtakım malları benimsediklerini ileri sürerek” mirasın reddi işleminin iptalini talep etmiştir.
Bu istem, genel anlamı ile “reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti” davasıdır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 20.06.2023 tarihli ve 2012/24715 Esas, 2013/17230 Karar sayılı kararıyla "... davacının alacağının mirasbırakandan olduğu, bu nedenle delillerin Türk Medeni Kanunu'nun 610. maddesi çerçevesinde değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesinin gerektiği..." gerekçesiyle mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi, kanımızca, hukukî anlamda yerindedir. Zira, dava konusu isteme ilişkin olarak “reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti” davasında mirasçıların TMK m. 610/2 hükmü gereği ret süresi içerisinde tereke işlemlerine karışıp karışmadığı, mahkeme tarafından araştırılmalıdır. Zira, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin söz konusu birinci bozma kararı gereği mahkeme de, bozma gereği araştırmaları yapıp hâsıl olacak sonuca göre hüküm kurmuştur.
Söz konusu hükmün temyiz edilmesi sonucu Yargıtay 7. Hukuk Dairesi tarafından bozulan mahkeme hükmüne ilişkin davanın hukukî niteliği, kanımızca, hatalı olarak “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 618. maddesi gereği murisin alacaklısının açtığı mirasın reddinin iptali istemi” şeklinde tespit edilmiştir. Kararın devamında çok kısa da olsa hukukî anlamda “Kanun koyucu murisin alacaklılarına mirasçıların mirası ret hakkından mahrum olduklarının tespiti davası açma imkanı tanımıştır” şeklinde bir ifade mevcutsa da, bu tespit, bozma ilâmının tümüne ne yazık ki, yansımamıştır.
Öncelikle, TMK m. 618 hükmünün şartları varsa, reddin iptal ettirilmesine gerek yoktur. Sonuç, yani sorumluluk kendiliğinden gerçekleşir, fakat mirasın reddi geçerli kalır. (DURAL, Mustafa; ÖZ, Turgut, Türk Özel Hukuku C: IV, Onyedinci Bası, İstanbul, 2021, s. 427, 428; KOCAR, Serra, Türk Miras Hukukunda Mirasçıların Birlikte Sorumluluğu, Ankara, 2024, s. 154)
Ayrıca, dava dilekçesinde, TMK m. 618 hükmünün şartları içerisinde yer alan mirasbırakanın ölümünden önceki beş yıl içinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değerler de talep edilmemiştir. Dava dilekçesinde, mirasbırakanın alacaklısı olunduğundan bahisle ret beyanı süresi içerisinde mirasçıların TMK m. 610/2 hükmüne göre tereke işlerine karıştığı ileri sürülmüştür. Başka bir ifadeyle, mirasbırakanın alacaklısı olunması durumunda direkt olarak TMK m. 618 hükmünün devreye sokulması kanımızca, hukukî anlamda hatalı olmuştur.
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 25.12.2024, 4628/6006 sayılı bozma ilâmı gereğince, kanımızca, hatalı hukukî tespit yapılmış ve TMK m. 26/1 hükmünde düzenlenen “taleple bağlılık ilkesi” gözden kaçırılmıştır. Bu yüzden, hukukî anlamda hatalı olarak, davalı mirasçıların “TMK m. 618 hükmünün şartları içerisinde yer alan mirasbırakanın ölümünden önceki beş yıl içinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değerlerin” bozma ilâmı kapsamı doğrultusunda araştırma konusu yapılması gerekecektir. Söz konusu bozma ilâmında, terekenin borca batık olup olmadığının araştırılması da istenmiştir. Halbuki, borca batık olmayan terekeye ilişkin olarak da, ret süresi içerisinde tereke işlemlerine karışma durumu söz konusu olabilir. Tekrar ifade etmek gerekirse, somut olayda olduğu gibi mirasçının ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışması veya tereke değerlerini gizlemesi ya da kendine maletmesi durumunda, alacaklının bu istemi iddia yoluyla davacı olarak ileri sürdüğü ve davalı olarak ret beyanında bulunan mirasçıları gösterdiği ihtimalde, “reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti” davası söz konusu olacaktır. Bu durumda da, terekenin borca batık olup olmadığı değil ret beyanında bulunan mirasçının tereke işlemlerine karışıp karışmadığı araştırılacaktır.
Mirasın gerçek reddinin iptali davasında, resmî tasfiyeye karar verilmesine rağmen, reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti, TMK m. 617 hükmüne tabi olmadığı için resmî tasfiyeye karar verilemeyecektir. Söz konusu davada reddin hükümsüz olduğu tespit edilirse, ret beyanında bulunan mirasçının mirasçılık sıfatı kesinleşecek ve alacaklılar, bu durumda geçersiz ret beyanında bulunan mirasçının miras payına ve şahsî malvarlığına başvurabileceklerdir.
Sonrasında ise TMK m. 618 hükmünün şartları varsa, reddin iptal ettirilmesine gerek yoktur. Sonuç, yani sorumluluk kendiliğinden gerçekleşir, fakat mirasın reddi geçerli kalır.
Görüldüğü üzere, “reddin iptali davasının”, “reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti isteminin” ve “TMK m. 618 hükmüne göre açılan davanın” hukukî şartları ve sonuçları tamamen birbirinden farklıdır.
Sonuç olarak, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 25.12.2024, 4628/6006 sayılı bozma ilâmında, her iki isteme ilişkin davaların hukukî talepleri ve sonuçları farklı olmasına rağmen “reddin hükümsüzlüğünün tespitinin” talep edildiği somut olayda, gereksiz olarak terekenin borca batık olup olmadığının araştırılması ve dava dilekçesinde talep edilmemesine rağmen TMK m. 618 hükmünün devreye sokularak bozma ilâmı kapsamına alınması kanımızca, hukukî anlamda yerinde olmamıştır.
Bu konular hakkındaki detaylı çalışma için bkz. KARAMERCAN, Fatih, Mirasın Reddi ve İcra Takibine Etkisi, Ankara, 2025.
MURİSİN ALACAKLILARINA MİRASÇILARIN MİRASI RET HAKKINDAN MAHRUM OLDUKLARININ TESPİTİ DAVASI AÇMA İMKANI TANIMIŞTIR.
T.C.
YARGITAY
7. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2024/4628
Karar No : 2024/6006
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 22.12.2015
SAYISI : 2013/688 E., 2015/903 K.
Mahkeme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, dava dilekçesinde; müvekkili tarafından davalıların murisi Remzi A. ve E. Mühendislik Ltd. Şti. aleyhine alacak davası açıldığını, yargılama sırasında Remzi A.’ın ölümü sebebiyle mirasçılarının davaya dahil edildiğini, murisin mirasçıları olan davalıların Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 08.05.2007 tarihli ve 2007/225 Esas, 853 Karar sayılı kararı ile murisin mirasını reddettiklerini, davalıların mirasın reddine yönelik sebeplerinin gerçeğe dayanmadığını, aynı zamanda murisin eşi olan Nuriye A.’ın E. Mühendislik Ltd. Şti.’nin %50 ortağı olduğunu, diğer davalı olan Nurtaç A.’ın da murisin işlerine aracılık ettiğini ve davalıların terekede yer alan birtakım malları benimsediklerini ileri sürerek mirasın reddi işleminin iptalini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinin mirası reddetmelerinde samimi olduklarını, alacaklılarına zarar vermek kastıyla hareket etmediklerini ve mirasın borca batık olduğu için reddedildiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.10.2011 tarihli ve 2011/418 Esas, 2011/493 Karar sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 20.06.2023 tarihli ve 2012/24715 Esas, 2013/17230 Karar sayılı kararıyla "... davacının alacağının mirasbırakandan olduğu, bu nedenle delillerin Türk Medeni Kanunu'nun 610. maddesi çerçevesinde değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesinin gerektiği..." gerekçesiyle Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.12.2015 tarihli ve 2013/688 Esas, 2015/903 Karar sayılı kararı ile; "... muris Remzi A.'nın mirasının borca batık olduğu konusunda çelişki bulunmadığı, TMK'nın 610. maddesi gereğince ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya murisin işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mal eden mirasçının mirası reddedemeyeceği, davalılardan Nuriye Aka'nın murisle birlikte sahip olduğu E. Ltd. Şti.'nin murisin ölümünden çok önce hissedar olduğu, söz konusu şirketin 26.06.2014 tarihinde terkin edildiği ve aktif olmadığı, üçüncü kişi tarafından davalılardan Nurtaç A. aleyhine açılan alacak davasının reddine karar verilip Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2009/10730 Esas, 14655 Karar sayılı kararı ile onandığı, dolayısıyla alacak davasının eldeki davada davacı aleyhine güçlü delil teşkil ettiği, dul maaşının/ikramiyenin alınmasının doğal bir hak olup tereke mallarına karışma anlamına gelmediği, davalı mirasçıların murisin mallarını gizleme, sahiplenme, olağan yönetim işleri dışında tasarruflarda bulunma, tapuda intikal yaptırma, araçların trafik kayıtlarını üzerilerine alma vs. gibi TMK'nın 610/2 hükmü kapsamındaki eylemleri yaptıklarının ispat yükü düşen davacı tarafça usul ve yöntemine uygun biçimde ispatlanamadığı..." gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili;
1. Delillerin tam olarak toplanmadığını,
2. Sosyo-ekonomik durum ve icra dosyasının gereği gibi incelenmediğini,
3. Resmi kurum ve bankalardan kayıtların getirtilmediğini,
4. Davalılardan Nuriye A.’ın dava dışı E. Mühendislik Ltd. Şti.’nin %50 ortağı olduğunu,
5. Bilirkişi raporlarını sadece dosya üzerindeki bilgiler esas alınarak eksik bir şekilde hazırlandığını,
6. Terekenin borca batıklık incelemesinin yapılmadığını,
7. Kararın hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek hükmün bozulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 618. maddesi gereği murisin alacaklısının açtığı mirasın reddinin iptali istemine ilişkindir.
Kanun koyucu murisin alacaklılarına mirasçıların mirası ret hakkından mahrum olduklarının tespiti davası açma imkanı tanımıştır. Ödemeden aciz bir murisin mirasını reddeden mirasçılar, onun alacaklarına karşı ölümünden önceki beş yıl içinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değer ölçüsünde sorumlu olurlar (TMK m. 618 f.I). Murisin alacaklılarının korunması belirtilen koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Bunun için; miras açılmış olmalı, ödemeden aciz bir muris bulunmalı, miras süresinde reddedilmelidir. Reddeden mirasçıya kazandırma yapılmış olmalıdır. Mirasın kayıtsız şartsız reddi kararının iptali davalı tüm mirasçılara yöneltilmelidir.
Somut olayda; muris Remzi A.'ın vefatı tarihinde onun terekesinin borca batık olup olmadığıyla ilgili olarak ölüm tarihi itibariyle bankalar, trafik tescil müdürlüğü, vergi daireleri, belediyeler, tapu müdürlüğü vb. kurum ve kuruluşlardan yeterli araştırmaların yapılmadığı, bu doğrultuda murisin terekesinde yer alan aktif ve pasif unsurların tereddüde neden olmayacak şekilde belirlenmediği ve TMK'nın 618. maddesindeki şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin tartışılmadan karar verilmesi hatalı bulunduğundan Mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Mahkeme kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
Dosyanın kararı veren Mahkemesine gönderilmesine,
25.12.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
Hikmet Onat Ayşe Tartıcı Sevinç Türközmen Mahmut Akgün Necmi Apaydın
Çevikbaş
İÇTİHAT YORUMU : Alacaklıların TMK m. 617 hükmüne istinaden iptalini istedikleri ret, TMK kapsamında öngörülen maddî ve şeklî koşulları taşıyan bir ret işlemidir. (BAYGIN, Cem, Türk Miras Hukukunda Alacaklıların Korunması, Ankara, 2005, s. 132). Ret işleminin geçerlilik koşullarını taşımaması durumunda, alacaklıların açacağı dava “reddin iptali” değil, “reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti” davasıdır. (HELVACI, İlhan, Eski Medenî Kanunumuzla Karşılaştırmalı Olarak Türk Medenî Kanununa Göre Mirasın Reddi (MK. m. 605 - MK. m. 618), 1. Baskıdan Tıpkı 2. Baskı, İstanbul, 2014, s. 106; BAYGIN, s. 132, 133)
Örneğin, ret beyanının bir kayda veya şarta bağlanması, üç aylık ret süresi geçtikten sonra yapılmış olması, mirasçının ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışması veya tereke değerlerini gizlemesi ya da kendine maletmesi durumunda, yapılan ret açıklaması geçersizlik yaptırımı ile karşı karşıya kalacaktır. (HELVACI, s. 105, 106; BAYGIN, s. 133)
Mirasın gerçek reddinin iptali davasında, resmî tasfiyeye karar verilmesine rağmen, reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti, TMK m. 617 hükmüne tabi olmadığı için resmî tasfiyeye karar verilemez. (BAYGIN, s. 133; ŞAHAN, Gökhan, Mirası Reddeden Mirasçının Alacaklılarının Korunması, ERÜHFD, C: XV, S: 1, Y: 2020, s. 35). Söz konusu davada reddin hükümsüz olduğu tespit edilirse, ret beyanında bulunan mirasçının mirasçılık sıfatı kesinleşir. Alacaklılar, bu durumda geçersiz ret beyanında bulunan mirasçının miras payına ve şahsî malvarlığına başvurabilirler. (BAYGIN, s. 133; ŞAHAN, s. 35)
Mirasın gerçek reddinin iptali davasını sadece reddeden mirasçının alacaklıları veya iflâs idaresi açabilirken, mirasın reddinin kesin hükümsüzlüğünün tespiti menfaati olan herkes özellikle mirasçının alacaklıları ile birlikte mirasbırakanın alacaklıları tarafından da talep edilebilir. (BAYGIN, s. 135; BİRİNCİ UZUN, Tuba, Mirasın Resmi Tasfiyesi, Ankara, 2018, s. 148; ŞAHAN, s. 35)
TMK m. 605 hükmüne dayalı mirasın hükmen reddi istemi, mirasçı/lar tarafından talep edildiğinde, ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczinin açıkça belli veya resmen tespit edilmiş olması aranır. Mirasın hükmen reddi istemine ilişkin dava, tereke alacaklılarına karşı açılır. Bu davada, davalı tereke alacaklıları, TMK m. 610/2 hükmüne göre genel olarak ret süresi sona ermeden ret beyanında bulunan mirasçının veya mirasçıların tereke işlemlerine karışmasını savunma yoluyla ispat ederek bu istemi reddettirebilir.
Mirasçının ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışması veya tereke değerlerini gizlemesi ya da kendine maletmesi durumunda, alacaklının bu istemi iddia yoluyla davacı olarak ileri sürdüğü ve davalı olarak ret beyanında mirasçıları gösterdiği ihtimalde, “reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti” davası söz konusu olacaktır. Böyle bir durumda, terekenin borca batık olup olması önemli olmayıp “mirasçının ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışması veya tereke değerlerini gizlemesi ya da kendine maletmesi” iddiaları araştırılacaktır. Başka bir ifadeyle, borca batık olmayan terekenin işlerine de karışan mirasçı/lar hakkında ret beyanının kesin hükümsüzlüğünün tespiti istenebilir.
Bu genel açıklamalardan sonra davacı vekili dilekçesinde, özellikle davalı mirasçılardan birisinin “murisin işlerine aracılık ettiğini” ve “davalıların terekede yer alan birtakım malları benimsediklerini ileri sürerek” mirasın reddi işleminin iptalini talep etmiştir.
Bu istem, genel anlamı ile “reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti” davasıdır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 20.06.2023 tarihli ve 2012/24715 Esas, 2013/17230 Karar sayılı kararıyla "... davacının alacağının mirasbırakandan olduğu, bu nedenle delillerin Türk Medeni Kanunu'nun 610. maddesi çerçevesinde değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesinin gerektiği..." gerekçesiyle mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi, kanımızca, hukukî anlamda yerindedir. Zira, dava konusu isteme ilişkin olarak “reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti” davasında mirasçıların TMK m. 610/2 hükmü gereği ret süresi içerisinde tereke işlemlerine karışıp karışmadığı, mahkeme tarafından araştırılmalıdır. Zira, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin söz konusu birinci bozma kararı gereği mahkeme de, bozma gereği araştırmaları yapıp hâsıl olacak sonuca göre hüküm kurmuştur.
Söz konusu hükmün temyiz edilmesi sonucu Yargıtay 7. Hukuk Dairesi tarafından bozulan mahkeme hükmüne ilişkin davanın hukukî niteliği, kanımızca, hatalı olarak “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 618. maddesi gereği murisin alacaklısının açtığı mirasın reddinin iptali istemi” şeklinde tespit edilmiştir. Kararın devamında çok kısa da olsa hukukî anlamda “Kanun koyucu murisin alacaklılarına mirasçıların mirası ret hakkından mahrum olduklarının tespiti davası açma imkanı tanımıştır” şeklinde bir ifade mevcutsa da, bu tespit, bozma ilâmının tümüne ne yazık ki, yansımamıştır.
Öncelikle, TMK m. 618 hükmünün şartları varsa, reddin iptal ettirilmesine gerek yoktur. Sonuç, yani sorumluluk kendiliğinden gerçekleşir, fakat mirasın reddi geçerli kalır. (DURAL, Mustafa; ÖZ, Turgut, Türk Özel Hukuku C: IV, Onyedinci Bası, İstanbul, 2021, s. 427, 428; KOCAR, Serra, Türk Miras Hukukunda Mirasçıların Birlikte Sorumluluğu, Ankara, 2024, s. 154)
Ayrıca, dava dilekçesinde, TMK m. 618 hükmünün şartları içerisinde yer alan mirasbırakanın ölümünden önceki beş yıl içinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değerler de talep edilmemiştir. Dava dilekçesinde, mirasbırakanın alacaklısı olunduğundan bahisle ret beyanı süresi içerisinde mirasçıların TMK m. 610/2 hükmüne göre tereke işlerine karıştığı ileri sürülmüştür. Başka bir ifadeyle, mirasbırakanın alacaklısı olunması durumunda direkt olarak TMK m. 618 hükmünün devreye sokulması kanımızca, hukukî anlamda hatalı olmuştur.
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 25.12.2024, 4628/6006 sayılı bozma ilâmı gereğince, kanımızca, hatalı hukukî tespit yapılmış ve TMK m. 26/1 hükmünde düzenlenen “taleple bağlılık ilkesi” gözden kaçırılmıştır. Bu yüzden, hukukî anlamda hatalı olarak, davalı mirasçıların “TMK m. 618 hükmünün şartları içerisinde yer alan mirasbırakanın ölümünden önceki beş yıl içinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değerlerin” bozma ilâmı kapsamı doğrultusunda araştırma konusu yapılması gerekecektir. Söz konusu bozma ilâmında, terekenin borca batık olup olmadığının araştırılması da istenmiştir. Halbuki, borca batık olmayan terekeye ilişkin olarak da, ret süresi içerisinde tereke işlemlerine karışma durumu söz konusu olabilir. Tekrar ifade etmek gerekirse, somut olayda olduğu gibi mirasçının ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışması veya tereke değerlerini gizlemesi ya da kendine maletmesi durumunda, alacaklının bu istemi iddia yoluyla davacı olarak ileri sürdüğü ve davalı olarak ret beyanında bulunan mirasçıları gösterdiği ihtimalde, “reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti” davası söz konusu olacaktır. Bu durumda da, terekenin borca batık olup olmadığı değil ret beyanında bulunan mirasçının tereke işlemlerine karışıp karışmadığı araştırılacaktır.
Mirasın gerçek reddinin iptali davasında, resmî tasfiyeye karar verilmesine rağmen, reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti, TMK m. 617 hükmüne tabi olmadığı için resmî tasfiyeye karar verilemeyecektir. Söz konusu davada reddin hükümsüz olduğu tespit edilirse, ret beyanında bulunan mirasçının mirasçılık sıfatı kesinleşecek ve alacaklılar, bu durumda geçersiz ret beyanında bulunan mirasçının miras payına ve şahsî malvarlığına başvurabileceklerdir.
Sonrasında ise TMK m. 618 hükmünün şartları varsa, reddin iptal ettirilmesine gerek yoktur. Sonuç, yani sorumluluk kendiliğinden gerçekleşir, fakat mirasın reddi geçerli kalır.
Görüldüğü üzere, “reddin iptali davasının”, “reddin kesin hükümsüzlüğünün tespiti isteminin” ve “TMK m. 618 hükmüne göre açılan davanın” hukukî şartları ve sonuçları tamamen birbirinden farklıdır.
Sonuç olarak, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 25.12.2024, 4628/6006 sayılı bozma ilâmında, her iki isteme ilişkin davaların hukukî talepleri ve sonuçları farklı olmasına rağmen “reddin hükümsüzlüğünün tespitinin” talep edildiği somut olayda, gereksiz olarak terekenin borca batık olup olmadığının araştırılması ve dava dilekçesinde talep edilmemesine rağmen TMK m. 618 hükmünün devreye sokularak bozma ilâmı kapsamına alınması kanımızca, hukukî anlamda yerinde olmamıştır.
Bu konular hakkındaki detaylı çalışma için bkz. KARAMERCAN, Fatih, Mirasın Reddi ve İcra Takibine Etkisi, Ankara, 2025.