
İSTİNAF İNCELEMESİ NETİCESİNDE TEK BİR ANLAŞMAZLIKLA İLGİLİ OLARAK BAŞVURUNUN HEM ESASTAN REDDİNE HEM DE DOSYANIN GERİ GÖNDERİLMESİNE KARAR VERİLEMEZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/3-67
Karar No : 2025/122
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 21.09.2022
EK KARAR TARİHİ : 26.11.2021
SAYISI : 2022/1765 E., 2022/2000 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 23.03.2022 tarihli ve 2022/54 Esas,
2022/2646 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacıların istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden inceleme yapılmak üzere dosyanın Mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı davacılar vekili tarafından temyiz yoluna başvurulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince ek kararla temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin ek kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda yerinde görülmeyerek kaldırılmış ve hüküm bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar; avukat olduklarını, davalı ile 15/03/2010 ve 15/03/2014 tarihli vekâlet ücreti sözleşmesi imzaladıklarını, bu kapsamda pek çok takip ve dava dosyası yürüttüklerini, davalının 15.02.2017 tarihli ihbarname ile sözleşmeyi yenilemeyeceğini bildirdiğini, kendilerinin de 22.02.2017 tarihli ihtarname ile vekâlet ilişkisinden kaynaklanan alacaklarını talep ettiklerini ancak sonuç alınamadığını, davalı tarafın yaptığı azil işleminin haksız olduğunu, sözleşme gereğince vekâlet ücretlerinin tamamından sorumlu olduğunu, ayrıca masraf alacaklarının da bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL vekâlet ücreti alacağının ve 1.372,00 TL masraf alacağının ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 24.02.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemişler, ıslah dilekçesi ile vekâlet ücreti alacağı taleplerini 561.994,26 TL'ye yükseltmişlerdir.
II. CEVAP
Davalı vekili; müvekkili Kooperatifin Yönetim Kurulunun davacı avukatların vekâlet sözleşmesinin yenilenmemesi yönünde karar aldığını, taraflar arasındaki sözleşmeye uygun şekilde noter aracılığıyla bildirildiğini, somut olayda iddia edildiği gibi haksız azil değil sözleşmenin yenilenmemesi durumunun söz konusu olduğunu, bu sebeple haksız azle ilişkin kurallar çerçevesinde vekâlet ücreti talep edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.12.2018 tarihli ve 2017/176 Esas, 2018/707 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında hukuk müşavirliği sözleşmesi ilişkisinin bulunduğu, son sözleşmenin bir yıllık süresi dolmadan on beş gün önce davalının aralarındaki kararlaştırmaya uygun şekilde yeni bir sözleşme yapılmayacağını bildirerek vekâlet ilişkisini sonlandırmasında hukuka aykırılık bulunmadığı, bu durumun haksız azil olarak nitelendirilemeyeceği, bu hâlde davacı avukatların hizmetin sona erdiği tarihe kadar tamamlanmış işler için vekâlet ücretinin tamamını, tamamlanmamış işler bakımından ise hak ve nesafete göre uygun düşecek bir ücreti isteyebileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne 310.316,74 TL vekâlet ücreti ve 1.372,00 TL masraftan oluşan alacağın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
1. Bölge Adliye Mahkemesinin 14.10.2021 tarihli ve 2019/759 Esas, 2021/2395 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında 15.03.2010 ve 15.03.2014 tarihlerinde vekâlet ücreti sözleşmesi düzenlendiği, davalının 15.02.2017 tarihli ihbarname ile sözleşmeyi yenilemeyeceğini davacı tarafa bildirdiği, bu sözleşmelerin hizmet hukuk müşavirliği sözleşmesi niteliğinde olduğu ve azle ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı, mahkemenin bu yöndeki değerlendirmesinin yerinde olduğu ancak davalının usulüne uygun şekilde sözleşme ilişkisine devam edilmeyeceğini bildirdiği, bu durumda sözleşmesi yenilenmeyen davacı avukatların ancak sözleşmenin sona erdirildiği tarih itibariyle sonuçlanmış işlerin ücretini isteyebileceği, mahkemenin bu yönü göz ardı ederek sonuçlanmamış işler yönünden de vekâlet ücreti alacağına hükmetmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu, bu hâlde mahkemece gerektiğinde bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle sözleşmenin sona erdirildiği tarih itibariyle sonuçlanmış işler yönünden davacı tarafın hak ettiği vekâlet ücreti alacaklarının belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine, davalının istinaf başvurusunun kabulü ile HMK'nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
2. Karara karşı davacılar tarafından temyiz isteminde bulunulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince 26.11.2021 tarihli ek karar ile kararın kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle HMK’nın 346/1. maddesi çerçevesinde temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“… 1- Davacıların ek karara yönelik temyiz itirazının incelenmesinde;(…) HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarında, bölge adliye mahkemesi esas hakkında inceleme ve duruşma yapmadan (dosya üzerinden), ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir. Davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesi ise; aynı maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca duruşma yapmadan istinaf başvurusunun esastan reddine, ilk derece mahkemesi kararını düzelterek veya yargılamadaki eksiklikleri tamamlayarak yeniden esas hakkında karar tesis edebileceği gibi bu maddede belirtilen haller dışında, aynı Kanun’un 356 ncı maddesi uyarınca, incelemeyi duruşmalı olarak yapmak suretiyle, istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verebilir.
"...İstinaf mahkemesince, HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen durumlarda, usule ilişkin hukuka aykırılık tespit edildikten sonra, sadece ilk derece mahkemesine ait kararın kaldırılmasına ve dosyanın mahalline (ya da uygun görülen ilk derece mahkemesine) geri gönderilmesine karar verilmekle yetinilir. Bunun dışında bir müdahale söz konusu değildir. Bölge adliye mahkemesi böyle bir durumda kararı esas yönünden inceleyemez. Bu kararlara neden olan usule ilişkin hukuka aykırılıkların, istinaf aşamasında telafi edilemeyeceği düşünülmüş olduğundan, ilk derece mahkemesine ait kararın tümüyle kaldırılması ve (dosyanın gönderileceği ilk derecede) yeniden bir yargılama yapılması öngörülmüştür...” (Kurtoğlu, T; Özel Hukukta İstinaf Denetimi ve Yargılaması, Ankara 2017, s. 188).
“...İstinafta da ilk derecedeki gibi kural, duruşma yapmak olmakla birlikte, istinafın özelliği ve işin niteliği gereği duruşmasız inceleme yapılacak haller ilk dereceden daha geniş tutulmuştur. Ancak, duruşmasız inceleme yapılacak hallere bakıldığında, çoğunluğu şeklî şeyler olup ya dosya üzerinden hemen karar verilebilecek usûlî hususlar (m. 353/1-a) veya dosya üzerinden değerlendirme yapılabilecek ya da dosya üzerinden eksiklik giderilerek karar verilebilecek esasa ilişkin hususlardır (m. 353/1-b).(...)İstinaf, yeniden ele almak, hukuka aykırı bulunan ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak ve yeniden yargılama yapılarak bir karar verilmesini gerektirmektedir. İstinaf mahkemelerinin asıl görevi bu olmakla birlikte, kanun koyucu sınırlı biçimde ve istisnaî olarak saydığı hallerde, kararın kaldırılmasından sonra dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine izin vermiştir. (...)Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesinin birinci fıkrasına göre, kararın kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi, istinaf mahkemelerinin dar anlamda mahkemeler olmasıyla ilgilendirilemez. Dar istinaf ya da sınırlı istinaf, istinaf mahkemesini ilk derece mahkemesinin tespitleri ile bağlı tutulmakta ve kararını ilk derece mahkemesince toplanan dava malzemesine dayandırmaktadır. Başka bir ifade ile istinaf yargılamasında yeni vakıalara dayanmak mümkün değildir. (...)İstinaf mahkemesinin verilen kararı sadece kaldırıp yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine göndermesi biçiminde bir istinaf modeli kabul edilmemiştir...” (Pekcanıtez/Atalay/Özekes; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair 7251 Sayılı Kanun Hakkında Değerlendirme, TBB Dergisi, S.150, 2020, s. 285-288).
Bu nedenle, HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılan hâllerde bölge adliye mahkemesinin verdiği esası incelemeden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve dosyanın ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesi kararları kesin olduğundan temyiz edilemez.
Öte yandan 7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362 nci maddesine eklenen (g) bendine göre; “353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağı açıkça hüküm altına alınmış olup, hükmün gerekçesinde de; 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamına giren durumlarda bölge adliye mahkemesinin duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği, fıkraya eklenen yeni (g) bendiyle, 353 üncü madde hükmü ile uyum sağlanarak Kanunun bütünlüğünün korunması amaçlandığı ifade edilerek, 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararların kesin nitelikte olduğu vurgulanmıştır.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, bölge adliye mahkemesinin bu maddeye dayanarak vereceği kaldırma kararının, “esası incelemeden” ve /veya “kanunda belirtilen usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarına ilişkin olarak verilmesi” gerektiğidir. Öyle ki bölge adliye mahkemesince kanun hükmüne aykırı olarak uyuşmazlığın esası hakkında değerlendirmeler yapılarak, işin esası incelenip kararın kaldırılması ve ilk derece mahkemesine gönderilmesi durumunda taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğup doğmadığı sorunu da gündeme gelecektir.
Bölge adliye mahkemesinin, davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapmış olmasına rağmen HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermesi durumunda, bu kararın kesin olduğundan bahsedilemez. Zira, davanın esası hakkında duruşma açılmadan istinaf incelemesi yapılması halinde bölge adliye mahkemesince, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca, incelenen mahkeme kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine veya ilk derece mahkemesi kararını düzeltilerek veya yargılamadaki eksiklikler tamamlanarak yeniden esas hakkında karar verilmelidir. Bundan ayrı, bölge adliye mahkemesinin HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık halleri ile bir ilgisi olmamasına rağmen, bu madde uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi halinde de, kararın kesin olduğu söylenemeyecektir. Çünkü, kanun koyucu sınırlı biçimde ve istisnaî olarak saydığı hallerde, kararın kaldırılmasından sonra dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine izin vermiş olup, bu hususu 7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 362 nci maddesine eklenen (g) bendinin gerekçesinde de yeniden belirtmek suretiyle vurgulamıştır. Aksinin kabulü halinde, karara etki eden yargılama eksikliğinin bulunduğu durumlarda hukuk yargılamasında sadece Yargıtaya tanınan eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı bozma yetkisine eşdeğer bir yetkinin bölge adliye mahkemesine tanındığı sonucuna varılacaktır ki herhalde bu sonuca katılmak mümkün değildir.
Doktrinde de HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan hükmün lafzına bağlı kalınarak yorumlanması halinde, bu kararların Yargıtayın temyiz denetimi kapsamında incelenmesinin mümkün olmayacağı ve bu durumun da yargılamanın amacına ve yargılamaya hakim ilkelere aykırılık oluşturacağı görüşüne yer verilmiştir (Boztaş, N; İlk Derece Mahkemesi Kararlarının Eksik Tahkikat veya Gerekçesizlik Nedeniyle İstinaf Mahkemesince Kaldırılması Meselesi, MİHDER, C. 13, S. 37, 2017/2, s. 442 vd.; Akil, C; Bir İstinaf Sebebi Olarak HMK m.353/1-a-6 Üzerine Değerlendirme, TAAD, Yıl:11, S. 38, 2019, s.13-14).
Doktrinde ayrıca; Yargıtayın böyle bir denetim yapmasının mümkün olmadığının kabulünün, bölge adliye mahkemesinin HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile ilgisi olmayan bir karar vermesi durumunda bu kararın denetlenmesinin mümkün olmamasına yol açacağı belirtilmiştir (Karaaslan, V; Kanun Yolları Sistemine Eleştirel Bir Bakış, MİHDER, C. 15, S. 43, s. 454).
Yukarıda yapılan açıklamalar ve yer verilen yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; İlk Derece Mahkemesince, davacı avukatların vekalet ücreti talebine konu ettikleri dosyaların geldiği aşamalar ve bu dosyaların taraflar arasındaki sözleşmenin sona erdiği tarihteki müddeabihleri üzerinden, yine sona erme tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Ücret Tarifesine göre davacı avukatların talep edebilecekleri ücretler hesap bilirkişisine hesaplatılmış buna göre davanın kısmen kabulü ile 310.316,74 TL vekalet ücreti alacağı ve 1.372,00 TL masraf alacağının temerrüt tarihi olan 24/02/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verildiği, karara karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesince; davalının sözleşmeyi uzatmayacağını davacı tarafa bildirmesinin sözleşmeye uygun olduğu, bu durumda davacı tarafın sözleşmenin sona erdirildiği tarih itibariyle sözleşmeye göre, sonuçlanmış işlerin ücretini isteyebileceği, mahkemenin bu yönü göz ardı ederek yazılı şekilde sonuçlanmamış işler yönünden de vekalet ücreti alacağına hükmetmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu, öyle olunca mahkemece gerektiğinde bilirkişiden de ek rapor alınmak suretiyle sözleşmenin sona erdirildiği tarih itibariyle sonuçlanmış işler yönünden davacı tarafın hak ettiği vekalet ücreti alacaklarının belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, açıklanan nedenlerle davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine, davalının istinaf başvurusunun kabulüne ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yargılamanın yeniden yapılması için dosyanın ilk derece mahkmesine gönderilmesine karar verilmiştir. Diğer bir anlatımla; davaya konu sözleşme ile toplanan delilleri maddi vakıa ve hukuki denetim yapmak suretiyle değerlendiren bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada hukukun ve delillerin yanlış uygulandığı yönünde belirleme yapılmış olmasına rağmen, olayda uygulama yeri bulunmayan HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (6) numaralı alt bendi gereğince, usul ekonomisi ilkesine de aykırı olacak şekilde dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Bu halde söz konusu kararın, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendindeki açık hüküm ve aynı Kanun’un 362 nci maddesine eklenen (g) bendindeki hüküm birlikte değerlendirildiğinde kesin nitelikte olmadığı anlaşılmakla; bölge adliye mahkemesinin davacıların temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 26/11/2021 tarihli ek kararının kaldırılmasına, davacılar vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine karar verilmiştir.
2) Davacıların esasa yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yukarıda (1) numaralı bentte açıklandığı üzere bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada hukukun ve delillerin yanlış uygulandığı düşünülmesine rağmen, HMK’nın anılan hükümleri çerçevesinde duruşma açılıp gerekirse yeniden bilirkişi raporu alınarak yanlış uygulandığı tespit edilen hususlar giderildikten sonra sonucuna göre yeni bir karar verilmesi gerekirken; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
3) Bozma nedenine göre, davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilâveten kararın mahiyeti itibariyle kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle ek kararda direnilmesine karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili; kararın kesin nitelikte olmadığını, sözleşmenin hukuki niteliğinin hatalı değerlendirildiğini, haksız azle ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği gözetilmeden eksik incelemeyle hatalı şekilde karar verildiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İlk Derece Mahkemesi kararının her iki tarafça istinaf edildiği olayda, Bölge Adliye Mahkemesince davacı tarafın istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine, davalı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yargılamadaki eksikliklerin tamamlanması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair verilen kararın kesin nitelik taşıyıp taşımadığı, kararın kesin olmadığı sonucuna varılacak olur ise yargılamadaki eksikliklerin Bölge Adliye Mahkemesince mi yoksa İlk Derece Mahkemesince mi tamamlanması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesinin 1. fıkrası, 353. maddesi ve 362. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendi.
2. Değerlendirme
1. Türk Hukuk Lügatı'ndaki tanıma göre istinaf; ilk derece mahkemelerince verilen hüküm ile sonuçlanan davanın ikinci derecede üst derece mahkemelerinde (bölge adliye mahkemesi, bölge idare mahkemesi) yeniden görülmesi için başvurulan yargı yoludur (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C.1, s. 602.)
2. Söz konusu yargı/kanun yolunda bölge adliye mahkemeleri ilk derece mahkemesince verilen kararlar hakkında maddi ve hukuki denetimi sağlar. İstinafın, diğer olağan kanun yolu olan temyiz incelemesinden temel farkı, bölge adliye mahkemesinin hukuka aykırılıklar ve eksiklikler içeren ilk derece mahkemesi kararını kaldırdıktan sonra, bu aykırılık ve eksiklikleri bizzat gidererek yeniden esas hakkında karar verilebilmesidir.
3. Bununla birlikte hukukumuzda dar anlamda (sınırlı) istinaf sisteminin benimsendiği düşünüldüğünde kanun koyucunun arzu ettiği sistemin, delillerin ilk derece mahkemesi tarafından toplanıp değerlendirilmesi ve bu yargılamanın yanlış olduğu noktalarda tarafların ileri sürdüğü yahut resen dikkate alınması gereken hususlar bakımından bölge adliye mahkemesinin inceleme yaparak karar vermesidir. Bölge adliye mahkemelerinin hem denetim hem de maddi vakıa incelemesi yapan mahkemeler olarak kurulmuş olması, denetim sonucu eksik bulduğu tahkikat işlemini tamamlayarak yargının gecikmeye mahal vermeden en doğru kararı verme amacını sağlamaya yöneliktir ve elbette ilk derece mahkemesinin yapması gereken tahkikat işlemlerinin istinaf aşamasında yerine getirilmesi gibi bir amacın bulunmadığı açıktır.
4. Bu özelliği sebebiyledir ki istinaf, “düzeltici yasa yolu” olarak nitelendirilir. Çünkü yukarıda ifade edildiği üzere istinaf kanun yolunda aslolan ilk derece mahkemesi kararlarının hem vakıa ve hem de hukuka uygunluk bakımından incelemeye tâbi tutularak tespit edilen yargılama hatalarının bizzat bölge adliye mahkemesince düzeltilmesidir. Bu yönü ile istinaf, hukuk politikası bakımından hükümlerin doğruluğunun da garantisini teşkil etmektedir. Buna karşılık HMK 353/1-a maddesinde belirtilen hâllerde bozucu bir etki de gösterdiğini söylemek mümkündür (İbrahim Ermenek, “İstinaf Kanun Yolu ve Bölge Adliye Mahkemesinin İnceleme Sınırlarının Kapsamı” https://www.izmirbarosu.org.tr, erişim tarihi Nisan 2025) Oysa, bilindiği gibi temyizde, hukuka aykırılıklar ve eksiklikler içeren ilk derece mahkemesi kararı (kanunda öngörülen ayrık durumlar ve düzelterek onama olasılığı dışında) sadece bozulmakta ve yeniden karar verilmek üzere dosya ilk derece mahkemesine gönderilmektedir.
5. İstinaf sisteminin getiriliş amacı ve mantığını yansıtmaya yönelik kısa açıklamalardan sonra, uyuşmazlık noktası özelinde, bölge adliye mahkemelerinin inceleme ve karar verme usulüne temas etmek yerinde olacaktır.
6. İlk derece mahkemesi kararının taraflarca istinaf edilmesi üzerine dosya bölge adliye mahkemesine gönderildikten sonra bölge adliye mahkemesi HMK'nın 352. maddesi çerçevesinde yapacağı ön inceleme sonunda başvurunun kabul edilebilir olduğunu, maddede belirtilen eksiklik bulunmadığını belirlerse dosyayı incelemeye alacaktır.
7. Bu incelemenin ne şekilde yapılacağı Kanun'un 353 ve devam maddelerinde düzenlemiştir.
8. Bölge adliye mahkemeleri HMK'nın 353. maddesinde sayılan hâllerden birinin varlığı durumunda incelemesini duruşma açmaksızın dosya üzerinden yapabilecek, maddede sıralanan bu hâller dışında 363. maddenin emredici hükmü gereği duruşma açmak durumunda kalacaktır.
9. İstinaf incelemesinin duruşmasız yapılabileceği durumları düzenleyen 353. maddenin düzenleniş şekline bakıldığında bunun iki şekilde söz konusu olabileceği anlaşılmaktadır.
10. Bu hâllerden ilki ve direnmeye konu uyuşmazlığın da temelini teşkil eden hüküm HMK'nın 353/1-a maddesidir.
11. Buna göre (7035 ve 7251 sayılı Kanun’lar ile yapılan değişiklikler öncesi ilk hâliyle) davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması, ileri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması gibi tahdidi sıralanmış sebepler dışında direnme noktasını teşkil eden 6 numaralı alt bent gereği "Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması" durumunun varlığı hâlinde bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan "kesin olarak" karar verecektir.
12. Bahsi geçen 6 numaralı alt bent, 28.07.2020 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun ile değiştirilmiş ve 353/1-a-6 maddesindeki “mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması” şeklinde ifade “mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” hâlini almış, bu suretle söz konusu gönderme sebebinin kapsamı bir anlamda genişletilmiştir.
13. Kanun koyucu 353. maddenin 1. fıkrasında a bendi kapsamında verilen kararların kesin olduğunu belirtmiş, sonrasında 7251 sayılı Kanun’un 39. maddesi ile eklenen HMK md. 362/1-g bendiyle de 353/1-a maddesi uyarınca verilen kararlara karşı temyiz kanun yoluna başvurulamayacağını düzenlemek suretiyle bu husustaki tereddütlerin önüne geçmek istemiştir.
14. Hem 353/1-a-6 maddesi ve sonrasında yapılan değişiklik hem de 362/1-g maddesiyle getirilen düzenleme bir arada değerlendirildiğinde, kanun koyucunun iki amacı birlikte sağlamak istediği açıktır: Bir yandan, dosyanın henüz istinaf incelemesi ve tarafların itirazlarının bölge adliye mahkemesince işin esasına girilip tartışılabilmesi için gereken esaslı/önemli unsurları taşımaması hâlinde öncelikle bu eksikliklerin giderilmesi için dosyanın mahalline gönderilmesine imkân sağlanarak dar istinaf sisteminin ruhuna uygun denetim mekanizması tesis edilmiş; bir yandan da, bu şekilde verilen bir kararda bölge adliye mahkemesince esasa ilişkin bir değerlendirme yapılıp henüz nihai hüküm niteliği taşıyan bir sonuca varılmadığından kararın kesin olduğu belirtilmek suretiyle yargılamanın gereksiz uzamasının önüne geçilmiştir.
15. İstinaf incelemesinde duruşma yapılmadan karar verilebilecek ikinci durum 353/1-b maddesinde düzenlenmiş olup (a) alt bendinden farklı olarak bölge adliye mahkemesinin işin esasına girip karar vermesinin mümkün olduğu ve fakat duruşma yapılmasının yargılamanın seyrine etki etmeyeceği hâllere işaret edilmiştir.
16. Buna göre; bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesince yapılan yargılama ve verilen hükmün, işin esası ve tarafların istinaf itirazlarının incelenebilmesine imkân verecek yeterlilikte olduğunu değerlendiriyorsa üç ihtimal gündeme gelecektir: Mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğunu düşünüyorsa başvurunun/başvuruların esastan reddine karar verecek (md.353/1-b-1), yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber kanunun olaya uygulanmasında hata edildiği ancak bu hatanın yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğini yahut aynı şekilde kararın gerekçesinde hata edildiğini tespit ediyorsa bu hataları düzelterek yeniden esas hakkında kendisi bir karar verecek (md.353/1-b-2), yargılamada bazı eksiklikler mevcut olmakla birlikte bu eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunları kendi tamamlayacak ve neticesine göre ya istinaf başvurusunu esastan reddedecek ya da yeniden esas hakkında bir karar verecektir (md.353/1-b-3).
17. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere 353/1-b hükmüyle düzenlenen durumlar yargılamanın hızlandırılması düşüncesine dayalıdır ve bölge adliye mahkemesi artık esasa ilişkin bir hüküm tesis etmiş olduğundan bu kez karara karşı (362. maddedeki diğer koşullar mevcutsa) temyiz yoluna başvurulabilecektir.
18. Koşulları sağlanmadığından 353. maddenin verdiği imkândan istifade etmek mümkün değilse bölge adliye mahkemesi aslolan duruşmalı inceleme usulünü yerine getirmek, duruşma gününü taraflara tebliğ etmek zorundadır. Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verir (md. 356) ve elbette yine diğer şartları sağlıyorsa bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.
19. Konuyla ilgili bu açıklamalardan sonra somut olayda yargılamayı direnme noktasına getiren sürecin ne şekilde tezahür ettiği ortaya konulmalıdır.
20. Dava haksız azil iddiasına dayalı olarak avukatlık ücret alacağının tahsili istemiyle açılmış, ilk derece mahkemesi taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi hukuk müşavirliği sözleşmesi olarak nitelendirmiş ve bu kabul çerçevesinde değerlendirme yaparak davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Kararın her iki tarafça istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi İlk Derece Mahkemesinin hukuki nitelendirmesi ve haksız azlin uygulanmayacağı yönündeki kabulünün yerinde olduğu değerlendirmesinde bulunmuş, bu sebeple davacıların istinaf itirazlarını yerinde görmediğini ifade etmiş ve fakat hak edilen vekâlet ücretinin hesabında davalı aleyhine olacak şekilde yanılgıya düşüldüğü gerekçesine dayanarak netice itibariyle davacıların istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b-1 maddesi çerçevesinde esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile söz konusu eksiklik gerekirse bilirkişilerden ek rapor alınmak suretiyle giderilmek üzere İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak dosyanın HMK'nın 353/1-a-6 maddesi çerçevesinde Mahkemeye gönderilmesine karar vermiştir.
21. Bu karar istinaf itirazları esastan reddedilen davacı tarafça temyiz edilmiş ise de Bölge Adliye Mahkemesi; 353/1-a-6 maddesi çerçevesinde verilen kararların kesin olduğundan bahisle ek kararla temyiz istemini reddetmiş, ek karara karşı yapılan temyiz istemi sonunda Özel Dairenin kararın kesin nitelikte olmadığı ve yargılamada bir eksiklik bulunduğu düşünülüyorsa bu eksikliğin bölge adliye mahkemesince giderilmesi gerektiği yönündeki bozma kararına karşı kararın kesin olduğu gerekçesiyle ek kararda ısrar ederek direnme kararı vermiştir.
22. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-a-6 maddesi çerçevesinde kurulan hükme karşı temyiz yoluna başvurulamayacağı, kararın kesin nitelikte olması nedeniyle içeriğinin de denetlenemeyeceği hususu Hukuk Genel Kurulunun yerleşik kararları ile kabul edilmiştir (23.11.2021 tarihli, 2018/2-946 Esas, 2021/1491 Karar; 16.03.2022 tarihli, 2019/3-453 Esas, 2022/1491 Karar; 01.11.2023 tarihli, 2022/1-750 Esas, 2023/1043 Karar sayılı kararlar). Bilhassa 362. maddeye yapılan ekleme sonrasında bu konuyla ilgili tereddütler de giderilmiştir.
23. Ne var ki somut olayda istinaf incelemesi sonunda tek başına temyiz yolu kapalı bir karar verilmemiştir. Bölge Adliye Mahkemesi bir yandan davanın bir tarafı için kesin nitelik arz eden bir karar verirken diğer taraftan mahiyeti itibariyle temyizi kabil bir hüküm tesis etmiştir. Böyle bir durumda söz konusu emsal içtihatlardaki gibi klasik anlamda bir 353/1-a-6 ile gönderme kararından bahsedilemeyeceği açıktır.
24. Bölge Adliye Mahkemesi taraflar arasındaki tek bir anlaşmazlık ile ilgili olarak bir yandan davacı taraf yönünden mahkemenin yaptığı yargılamayı ve değerlendirmeyi istinaf itirazlarının incelenmesine elverişli /yeterli olduğu değerlendirmesinde bulunarak işin esasını incelemiş, bir yandan da diğer tarafın aynı anlaşmazlıkla ilgili istinaf itirazlarını kabul ederek varlığı işin esasının incelenmesine engel bir eksikliğin bulunması koşuluna bağlı mahiyet taşıyan gönderme kararı tesis etmekle kendi içerisinde çelişen, istinaf sistematiği içerisinde yer almayan ve amacına da ayrı düşen bir hüküm tesis etmiştir.
25. Dolayısıyla hükmü usule ve hukuka uygun olmayacak şekilde bölerek tesis edilmiş bir kararın HMK'nın 353/1-a-6 maddesi kapsamında kaldığından bahsedilemeyeceğinden istinaf itirazlarının esastan reddedildiği belirtilmiş tarafın bu karara yönelik temyiz başvurusunun kesinlik gerekçesiyle reddedilmesinde ve buna ilişkin ek kararda direnilmesinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
26. Hâl böyle olunca; Özel Daire bozma kararında da belirtildiği üzere, İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılamada esasın incelenmesine engel bir eksikliğin mevcut olmadığı ve fakat hukukun/delillerin yanlış uygulandığı değerlendirmesinde bulunulmasına rağmen, HMK'nın anılan hükümleri çerçevesinde duruşma açılıp gerekirse yeniden bilirkişi raporu alınarak yanlış uygulandığı tespit edilen hususlar giderildikten sonra sonucuna göre yeni bir karar verilmesi gerekirken İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.
27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; usule aykırı ve birbiriyle çelişir şekilde bölünerek tesis edilmiş istinaf kararının kesin nitelik taşımadığı ve davacının temyiz itirazlarının reddedilmesine dair ek kararın yerinde olmadığı konusunda çoğunlukla hemfikir olunmakla beraber, kararı çelişki nedeniyle bozularak ortadan kaldırılmış Bölge Adliye Mahkemesinin, bundan sonraki aşamada ne şekilde inceleme yapacağı konusunda, açıklanan HMK hükümlerine uygun hareket etmek kaydıyla özgür olduğu, gerekirse en baştan usulüne uygun bir gönderme kararı tesis edebileceği gibi kendisinin de eksiklikleri ikmal ederek neticesine göre karar verebileceği, hâl böyle olunca bozma kararının ikinci bendindeki açıklamalara iştirak edilmediği ve kararın bu değişik gerekçelerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
28. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
29. Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373. maddesi uyarınca direnme kararını veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
12.03.2025 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 24’ü BOZMA, 1’i ise DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA YÖNÜNDE oy kullanmışlardır.
BİLGİ : “Talepler için düzelterek esas hakkında hüküm kurulup esastan red kararı verilirse dosya ilk derece mahkemesine gönderilemez” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 31 Mayıs 2022 tarihli kararı için bkz.
İSTİNAF İNCELEMESİ NETİCESİNDE TEK BİR ANLAŞMAZLIKLA İLGİLİ OLARAK BAŞVURUNUN HEM ESASTAN REDDİNE HEM DE DOSYANIN GERİ GÖNDERİLMESİNE KARAR VERİLEMEZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/3-67
Karar No : 2025/122
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 21.09.2022
EK KARAR TARİHİ : 26.11.2021
SAYISI : 2022/1765 E., 2022/2000 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 23.03.2022 tarihli ve 2022/54 Esas,
2022/2646 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacıların istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden inceleme yapılmak üzere dosyanın Mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı davacılar vekili tarafından temyiz yoluna başvurulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince ek kararla temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin ek kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda yerinde görülmeyerek kaldırılmış ve hüküm bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar; avukat olduklarını, davalı ile 15/03/2010 ve 15/03/2014 tarihli vekâlet ücreti sözleşmesi imzaladıklarını, bu kapsamda pek çok takip ve dava dosyası yürüttüklerini, davalının 15.02.2017 tarihli ihbarname ile sözleşmeyi yenilemeyeceğini bildirdiğini, kendilerinin de 22.02.2017 tarihli ihtarname ile vekâlet ilişkisinden kaynaklanan alacaklarını talep ettiklerini ancak sonuç alınamadığını, davalı tarafın yaptığı azil işleminin haksız olduğunu, sözleşme gereğince vekâlet ücretlerinin tamamından sorumlu olduğunu, ayrıca masraf alacaklarının da bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL vekâlet ücreti alacağının ve 1.372,00 TL masraf alacağının ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 24.02.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemişler, ıslah dilekçesi ile vekâlet ücreti alacağı taleplerini 561.994,26 TL'ye yükseltmişlerdir.
II. CEVAP
Davalı vekili; müvekkili Kooperatifin Yönetim Kurulunun davacı avukatların vekâlet sözleşmesinin yenilenmemesi yönünde karar aldığını, taraflar arasındaki sözleşmeye uygun şekilde noter aracılığıyla bildirildiğini, somut olayda iddia edildiği gibi haksız azil değil sözleşmenin yenilenmemesi durumunun söz konusu olduğunu, bu sebeple haksız azle ilişkin kurallar çerçevesinde vekâlet ücreti talep edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.12.2018 tarihli ve 2017/176 Esas, 2018/707 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında hukuk müşavirliği sözleşmesi ilişkisinin bulunduğu, son sözleşmenin bir yıllık süresi dolmadan on beş gün önce davalının aralarındaki kararlaştırmaya uygun şekilde yeni bir sözleşme yapılmayacağını bildirerek vekâlet ilişkisini sonlandırmasında hukuka aykırılık bulunmadığı, bu durumun haksız azil olarak nitelendirilemeyeceği, bu hâlde davacı avukatların hizmetin sona erdiği tarihe kadar tamamlanmış işler için vekâlet ücretinin tamamını, tamamlanmamış işler bakımından ise hak ve nesafete göre uygun düşecek bir ücreti isteyebileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne 310.316,74 TL vekâlet ücreti ve 1.372,00 TL masraftan oluşan alacağın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
1. Bölge Adliye Mahkemesinin 14.10.2021 tarihli ve 2019/759 Esas, 2021/2395 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında 15.03.2010 ve 15.03.2014 tarihlerinde vekâlet ücreti sözleşmesi düzenlendiği, davalının 15.02.2017 tarihli ihbarname ile sözleşmeyi yenilemeyeceğini davacı tarafa bildirdiği, bu sözleşmelerin hizmet hukuk müşavirliği sözleşmesi niteliğinde olduğu ve azle ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı, mahkemenin bu yöndeki değerlendirmesinin yerinde olduğu ancak davalının usulüne uygun şekilde sözleşme ilişkisine devam edilmeyeceğini bildirdiği, bu durumda sözleşmesi yenilenmeyen davacı avukatların ancak sözleşmenin sona erdirildiği tarih itibariyle sonuçlanmış işlerin ücretini isteyebileceği, mahkemenin bu yönü göz ardı ederek sonuçlanmamış işler yönünden de vekâlet ücreti alacağına hükmetmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu, bu hâlde mahkemece gerektiğinde bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle sözleşmenin sona erdirildiği tarih itibariyle sonuçlanmış işler yönünden davacı tarafın hak ettiği vekâlet ücreti alacaklarının belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine, davalının istinaf başvurusunun kabulü ile HMK'nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
2. Karara karşı davacılar tarafından temyiz isteminde bulunulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince 26.11.2021 tarihli ek karar ile kararın kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle HMK’nın 346/1. maddesi çerçevesinde temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“… 1- Davacıların ek karara yönelik temyiz itirazının incelenmesinde;(…) HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarında, bölge adliye mahkemesi esas hakkında inceleme ve duruşma yapmadan (dosya üzerinden), ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir. Davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesi ise; aynı maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca duruşma yapmadan istinaf başvurusunun esastan reddine, ilk derece mahkemesi kararını düzelterek veya yargılamadaki eksiklikleri tamamlayarak yeniden esas hakkında karar tesis edebileceği gibi bu maddede belirtilen haller dışında, aynı Kanun’un 356 ncı maddesi uyarınca, incelemeyi duruşmalı olarak yapmak suretiyle, istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verebilir.
"...İstinaf mahkemesince, HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen durumlarda, usule ilişkin hukuka aykırılık tespit edildikten sonra, sadece ilk derece mahkemesine ait kararın kaldırılmasına ve dosyanın mahalline (ya da uygun görülen ilk derece mahkemesine) geri gönderilmesine karar verilmekle yetinilir. Bunun dışında bir müdahale söz konusu değildir. Bölge adliye mahkemesi böyle bir durumda kararı esas yönünden inceleyemez. Bu kararlara neden olan usule ilişkin hukuka aykırılıkların, istinaf aşamasında telafi edilemeyeceği düşünülmüş olduğundan, ilk derece mahkemesine ait kararın tümüyle kaldırılması ve (dosyanın gönderileceği ilk derecede) yeniden bir yargılama yapılması öngörülmüştür...” (Kurtoğlu, T; Özel Hukukta İstinaf Denetimi ve Yargılaması, Ankara 2017, s. 188).
“...İstinafta da ilk derecedeki gibi kural, duruşma yapmak olmakla birlikte, istinafın özelliği ve işin niteliği gereği duruşmasız inceleme yapılacak haller ilk dereceden daha geniş tutulmuştur. Ancak, duruşmasız inceleme yapılacak hallere bakıldığında, çoğunluğu şeklî şeyler olup ya dosya üzerinden hemen karar verilebilecek usûlî hususlar (m. 353/1-a) veya dosya üzerinden değerlendirme yapılabilecek ya da dosya üzerinden eksiklik giderilerek karar verilebilecek esasa ilişkin hususlardır (m. 353/1-b).(...)İstinaf, yeniden ele almak, hukuka aykırı bulunan ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak ve yeniden yargılama yapılarak bir karar verilmesini gerektirmektedir. İstinaf mahkemelerinin asıl görevi bu olmakla birlikte, kanun koyucu sınırlı biçimde ve istisnaî olarak saydığı hallerde, kararın kaldırılmasından sonra dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine izin vermiştir. (...)Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesinin birinci fıkrasına göre, kararın kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi, istinaf mahkemelerinin dar anlamda mahkemeler olmasıyla ilgilendirilemez. Dar istinaf ya da sınırlı istinaf, istinaf mahkemesini ilk derece mahkemesinin tespitleri ile bağlı tutulmakta ve kararını ilk derece mahkemesince toplanan dava malzemesine dayandırmaktadır. Başka bir ifade ile istinaf yargılamasında yeni vakıalara dayanmak mümkün değildir. (...)İstinaf mahkemesinin verilen kararı sadece kaldırıp yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine göndermesi biçiminde bir istinaf modeli kabul edilmemiştir...” (Pekcanıtez/Atalay/Özekes; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair 7251 Sayılı Kanun Hakkında Değerlendirme, TBB Dergisi, S.150, 2020, s. 285-288).
Bu nedenle, HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılan hâllerde bölge adliye mahkemesinin verdiği esası incelemeden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve dosyanın ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesi kararları kesin olduğundan temyiz edilemez.
Öte yandan 7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362 nci maddesine eklenen (g) bendine göre; “353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağı açıkça hüküm altına alınmış olup, hükmün gerekçesinde de; 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamına giren durumlarda bölge adliye mahkemesinin duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği, fıkraya eklenen yeni (g) bendiyle, 353 üncü madde hükmü ile uyum sağlanarak Kanunun bütünlüğünün korunması amaçlandığı ifade edilerek, 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararların kesin nitelikte olduğu vurgulanmıştır.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, bölge adliye mahkemesinin bu maddeye dayanarak vereceği kaldırma kararının, “esası incelemeden” ve /veya “kanunda belirtilen usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarına ilişkin olarak verilmesi” gerektiğidir. Öyle ki bölge adliye mahkemesince kanun hükmüne aykırı olarak uyuşmazlığın esası hakkında değerlendirmeler yapılarak, işin esası incelenip kararın kaldırılması ve ilk derece mahkemesine gönderilmesi durumunda taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğup doğmadığı sorunu da gündeme gelecektir.
Bölge adliye mahkemesinin, davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapmış olmasına rağmen HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermesi durumunda, bu kararın kesin olduğundan bahsedilemez. Zira, davanın esası hakkında duruşma açılmadan istinaf incelemesi yapılması halinde bölge adliye mahkemesince, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca, incelenen mahkeme kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine veya ilk derece mahkemesi kararını düzeltilerek veya yargılamadaki eksiklikler tamamlanarak yeniden esas hakkında karar verilmelidir. Bundan ayrı, bölge adliye mahkemesinin HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık halleri ile bir ilgisi olmamasına rağmen, bu madde uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi halinde de, kararın kesin olduğu söylenemeyecektir. Çünkü, kanun koyucu sınırlı biçimde ve istisnaî olarak saydığı hallerde, kararın kaldırılmasından sonra dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine izin vermiş olup, bu hususu 7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 362 nci maddesine eklenen (g) bendinin gerekçesinde de yeniden belirtmek suretiyle vurgulamıştır. Aksinin kabulü halinde, karara etki eden yargılama eksikliğinin bulunduğu durumlarda hukuk yargılamasında sadece Yargıtaya tanınan eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı bozma yetkisine eşdeğer bir yetkinin bölge adliye mahkemesine tanındığı sonucuna varılacaktır ki herhalde bu sonuca katılmak mümkün değildir.
Doktrinde de HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan hükmün lafzına bağlı kalınarak yorumlanması halinde, bu kararların Yargıtayın temyiz denetimi kapsamında incelenmesinin mümkün olmayacağı ve bu durumun da yargılamanın amacına ve yargılamaya hakim ilkelere aykırılık oluşturacağı görüşüne yer verilmiştir (Boztaş, N; İlk Derece Mahkemesi Kararlarının Eksik Tahkikat veya Gerekçesizlik Nedeniyle İstinaf Mahkemesince Kaldırılması Meselesi, MİHDER, C. 13, S. 37, 2017/2, s. 442 vd.; Akil, C; Bir İstinaf Sebebi Olarak HMK m.353/1-a-6 Üzerine Değerlendirme, TAAD, Yıl:11, S. 38, 2019, s.13-14).
Doktrinde ayrıca; Yargıtayın böyle bir denetim yapmasının mümkün olmadığının kabulünün, bölge adliye mahkemesinin HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile ilgisi olmayan bir karar vermesi durumunda bu kararın denetlenmesinin mümkün olmamasına yol açacağı belirtilmiştir (Karaaslan, V; Kanun Yolları Sistemine Eleştirel Bir Bakış, MİHDER, C. 15, S. 43, s. 454).
Yukarıda yapılan açıklamalar ve yer verilen yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; İlk Derece Mahkemesince, davacı avukatların vekalet ücreti talebine konu ettikleri dosyaların geldiği aşamalar ve bu dosyaların taraflar arasındaki sözleşmenin sona erdiği tarihteki müddeabihleri üzerinden, yine sona erme tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Ücret Tarifesine göre davacı avukatların talep edebilecekleri ücretler hesap bilirkişisine hesaplatılmış buna göre davanın kısmen kabulü ile 310.316,74 TL vekalet ücreti alacağı ve 1.372,00 TL masraf alacağının temerrüt tarihi olan 24/02/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verildiği, karara karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesince; davalının sözleşmeyi uzatmayacağını davacı tarafa bildirmesinin sözleşmeye uygun olduğu, bu durumda davacı tarafın sözleşmenin sona erdirildiği tarih itibariyle sözleşmeye göre, sonuçlanmış işlerin ücretini isteyebileceği, mahkemenin bu yönü göz ardı ederek yazılı şekilde sonuçlanmamış işler yönünden de vekalet ücreti alacağına hükmetmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu, öyle olunca mahkemece gerektiğinde bilirkişiden de ek rapor alınmak suretiyle sözleşmenin sona erdirildiği tarih itibariyle sonuçlanmış işler yönünden davacı tarafın hak ettiği vekalet ücreti alacaklarının belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, açıklanan nedenlerle davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine, davalının istinaf başvurusunun kabulüne ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yargılamanın yeniden yapılması için dosyanın ilk derece mahkmesine gönderilmesine karar verilmiştir. Diğer bir anlatımla; davaya konu sözleşme ile toplanan delilleri maddi vakıa ve hukuki denetim yapmak suretiyle değerlendiren bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada hukukun ve delillerin yanlış uygulandığı yönünde belirleme yapılmış olmasına rağmen, olayda uygulama yeri bulunmayan HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (6) numaralı alt bendi gereğince, usul ekonomisi ilkesine de aykırı olacak şekilde dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Bu halde söz konusu kararın, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendindeki açık hüküm ve aynı Kanun’un 362 nci maddesine eklenen (g) bendindeki hüküm birlikte değerlendirildiğinde kesin nitelikte olmadığı anlaşılmakla; bölge adliye mahkemesinin davacıların temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 26/11/2021 tarihli ek kararının kaldırılmasına, davacılar vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine karar verilmiştir.
2) Davacıların esasa yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yukarıda (1) numaralı bentte açıklandığı üzere bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada hukukun ve delillerin yanlış uygulandığı düşünülmesine rağmen, HMK’nın anılan hükümleri çerçevesinde duruşma açılıp gerekirse yeniden bilirkişi raporu alınarak yanlış uygulandığı tespit edilen hususlar giderildikten sonra sonucuna göre yeni bir karar verilmesi gerekirken; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
3) Bozma nedenine göre, davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilâveten kararın mahiyeti itibariyle kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle ek kararda direnilmesine karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili; kararın kesin nitelikte olmadığını, sözleşmenin hukuki niteliğinin hatalı değerlendirildiğini, haksız azle ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği gözetilmeden eksik incelemeyle hatalı şekilde karar verildiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İlk Derece Mahkemesi kararının her iki tarafça istinaf edildiği olayda, Bölge Adliye Mahkemesince davacı tarafın istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine, davalı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yargılamadaki eksikliklerin tamamlanması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair verilen kararın kesin nitelik taşıyıp taşımadığı, kararın kesin olmadığı sonucuna varılacak olur ise yargılamadaki eksikliklerin Bölge Adliye Mahkemesince mi yoksa İlk Derece Mahkemesince mi tamamlanması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesinin 1. fıkrası, 353. maddesi ve 362. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendi.
2. Değerlendirme
1. Türk Hukuk Lügatı'ndaki tanıma göre istinaf; ilk derece mahkemelerince verilen hüküm ile sonuçlanan davanın ikinci derecede üst derece mahkemelerinde (bölge adliye mahkemesi, bölge idare mahkemesi) yeniden görülmesi için başvurulan yargı yoludur (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C.1, s. 602.)
2. Söz konusu yargı/kanun yolunda bölge adliye mahkemeleri ilk derece mahkemesince verilen kararlar hakkında maddi ve hukuki denetimi sağlar. İstinafın, diğer olağan kanun yolu olan temyiz incelemesinden temel farkı, bölge adliye mahkemesinin hukuka aykırılıklar ve eksiklikler içeren ilk derece mahkemesi kararını kaldırdıktan sonra, bu aykırılık ve eksiklikleri bizzat gidererek yeniden esas hakkında karar verilebilmesidir.
3. Bununla birlikte hukukumuzda dar anlamda (sınırlı) istinaf sisteminin benimsendiği düşünüldüğünde kanun koyucunun arzu ettiği sistemin, delillerin ilk derece mahkemesi tarafından toplanıp değerlendirilmesi ve bu yargılamanın yanlış olduğu noktalarda tarafların ileri sürdüğü yahut resen dikkate alınması gereken hususlar bakımından bölge adliye mahkemesinin inceleme yaparak karar vermesidir. Bölge adliye mahkemelerinin hem denetim hem de maddi vakıa incelemesi yapan mahkemeler olarak kurulmuş olması, denetim sonucu eksik bulduğu tahkikat işlemini tamamlayarak yargının gecikmeye mahal vermeden en doğru kararı verme amacını sağlamaya yöneliktir ve elbette ilk derece mahkemesinin yapması gereken tahkikat işlemlerinin istinaf aşamasında yerine getirilmesi gibi bir amacın bulunmadığı açıktır.
4. Bu özelliği sebebiyledir ki istinaf, “düzeltici yasa yolu” olarak nitelendirilir. Çünkü yukarıda ifade edildiği üzere istinaf kanun yolunda aslolan ilk derece mahkemesi kararlarının hem vakıa ve hem de hukuka uygunluk bakımından incelemeye tâbi tutularak tespit edilen yargılama hatalarının bizzat bölge adliye mahkemesince düzeltilmesidir. Bu yönü ile istinaf, hukuk politikası bakımından hükümlerin doğruluğunun da garantisini teşkil etmektedir. Buna karşılık HMK 353/1-a maddesinde belirtilen hâllerde bozucu bir etki de gösterdiğini söylemek mümkündür (İbrahim Ermenek, “İstinaf Kanun Yolu ve Bölge Adliye Mahkemesinin İnceleme Sınırlarının Kapsamı” https://www.izmirbarosu.org.tr, erişim tarihi Nisan 2025) Oysa, bilindiği gibi temyizde, hukuka aykırılıklar ve eksiklikler içeren ilk derece mahkemesi kararı (kanunda öngörülen ayrık durumlar ve düzelterek onama olasılığı dışında) sadece bozulmakta ve yeniden karar verilmek üzere dosya ilk derece mahkemesine gönderilmektedir.
5. İstinaf sisteminin getiriliş amacı ve mantığını yansıtmaya yönelik kısa açıklamalardan sonra, uyuşmazlık noktası özelinde, bölge adliye mahkemelerinin inceleme ve karar verme usulüne temas etmek yerinde olacaktır.
6. İlk derece mahkemesi kararının taraflarca istinaf edilmesi üzerine dosya bölge adliye mahkemesine gönderildikten sonra bölge adliye mahkemesi HMK'nın 352. maddesi çerçevesinde yapacağı ön inceleme sonunda başvurunun kabul edilebilir olduğunu, maddede belirtilen eksiklik bulunmadığını belirlerse dosyayı incelemeye alacaktır.
7. Bu incelemenin ne şekilde yapılacağı Kanun'un 353 ve devam maddelerinde düzenlemiştir.
8. Bölge adliye mahkemeleri HMK'nın 353. maddesinde sayılan hâllerden birinin varlığı durumunda incelemesini duruşma açmaksızın dosya üzerinden yapabilecek, maddede sıralanan bu hâller dışında 363. maddenin emredici hükmü gereği duruşma açmak durumunda kalacaktır.
9. İstinaf incelemesinin duruşmasız yapılabileceği durumları düzenleyen 353. maddenin düzenleniş şekline bakıldığında bunun iki şekilde söz konusu olabileceği anlaşılmaktadır.
10. Bu hâllerden ilki ve direnmeye konu uyuşmazlığın da temelini teşkil eden hüküm HMK'nın 353/1-a maddesidir.
11. Buna göre (7035 ve 7251 sayılı Kanun’lar ile yapılan değişiklikler öncesi ilk hâliyle) davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması, ileri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması gibi tahdidi sıralanmış sebepler dışında direnme noktasını teşkil eden 6 numaralı alt bent gereği "Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması" durumunun varlığı hâlinde bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan "kesin olarak" karar verecektir.
12. Bahsi geçen 6 numaralı alt bent, 28.07.2020 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun ile değiştirilmiş ve 353/1-a-6 maddesindeki “mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması” şeklinde ifade “mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” hâlini almış, bu suretle söz konusu gönderme sebebinin kapsamı bir anlamda genişletilmiştir.
13. Kanun koyucu 353. maddenin 1. fıkrasında a bendi kapsamında verilen kararların kesin olduğunu belirtmiş, sonrasında 7251 sayılı Kanun’un 39. maddesi ile eklenen HMK md. 362/1-g bendiyle de 353/1-a maddesi uyarınca verilen kararlara karşı temyiz kanun yoluna başvurulamayacağını düzenlemek suretiyle bu husustaki tereddütlerin önüne geçmek istemiştir.
14. Hem 353/1-a-6 maddesi ve sonrasında yapılan değişiklik hem de 362/1-g maddesiyle getirilen düzenleme bir arada değerlendirildiğinde, kanun koyucunun iki amacı birlikte sağlamak istediği açıktır: Bir yandan, dosyanın henüz istinaf incelemesi ve tarafların itirazlarının bölge adliye mahkemesince işin esasına girilip tartışılabilmesi için gereken esaslı/önemli unsurları taşımaması hâlinde öncelikle bu eksikliklerin giderilmesi için dosyanın mahalline gönderilmesine imkân sağlanarak dar istinaf sisteminin ruhuna uygun denetim mekanizması tesis edilmiş; bir yandan da, bu şekilde verilen bir kararda bölge adliye mahkemesince esasa ilişkin bir değerlendirme yapılıp henüz nihai hüküm niteliği taşıyan bir sonuca varılmadığından kararın kesin olduğu belirtilmek suretiyle yargılamanın gereksiz uzamasının önüne geçilmiştir.
15. İstinaf incelemesinde duruşma yapılmadan karar verilebilecek ikinci durum 353/1-b maddesinde düzenlenmiş olup (a) alt bendinden farklı olarak bölge adliye mahkemesinin işin esasına girip karar vermesinin mümkün olduğu ve fakat duruşma yapılmasının yargılamanın seyrine etki etmeyeceği hâllere işaret edilmiştir.
16. Buna göre; bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesince yapılan yargılama ve verilen hükmün, işin esası ve tarafların istinaf itirazlarının incelenebilmesine imkân verecek yeterlilikte olduğunu değerlendiriyorsa üç ihtimal gündeme gelecektir: Mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğunu düşünüyorsa başvurunun/başvuruların esastan reddine karar verecek (md.353/1-b-1), yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber kanunun olaya uygulanmasında hata edildiği ancak bu hatanın yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğini yahut aynı şekilde kararın gerekçesinde hata edildiğini tespit ediyorsa bu hataları düzelterek yeniden esas hakkında kendisi bir karar verecek (md.353/1-b-2), yargılamada bazı eksiklikler mevcut olmakla birlikte bu eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunları kendi tamamlayacak ve neticesine göre ya istinaf başvurusunu esastan reddedecek ya da yeniden esas hakkında bir karar verecektir (md.353/1-b-3).
17. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere 353/1-b hükmüyle düzenlenen durumlar yargılamanın hızlandırılması düşüncesine dayalıdır ve bölge adliye mahkemesi artık esasa ilişkin bir hüküm tesis etmiş olduğundan bu kez karara karşı (362. maddedeki diğer koşullar mevcutsa) temyiz yoluna başvurulabilecektir.
18. Koşulları sağlanmadığından 353. maddenin verdiği imkândan istifade etmek mümkün değilse bölge adliye mahkemesi aslolan duruşmalı inceleme usulünü yerine getirmek, duruşma gününü taraflara tebliğ etmek zorundadır. Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verir (md. 356) ve elbette yine diğer şartları sağlıyorsa bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.
19. Konuyla ilgili bu açıklamalardan sonra somut olayda yargılamayı direnme noktasına getiren sürecin ne şekilde tezahür ettiği ortaya konulmalıdır.
20. Dava haksız azil iddiasına dayalı olarak avukatlık ücret alacağının tahsili istemiyle açılmış, ilk derece mahkemesi taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi hukuk müşavirliği sözleşmesi olarak nitelendirmiş ve bu kabul çerçevesinde değerlendirme yaparak davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Kararın her iki tarafça istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi İlk Derece Mahkemesinin hukuki nitelendirmesi ve haksız azlin uygulanmayacağı yönündeki kabulünün yerinde olduğu değerlendirmesinde bulunmuş, bu sebeple davacıların istinaf itirazlarını yerinde görmediğini ifade etmiş ve fakat hak edilen vekâlet ücretinin hesabında davalı aleyhine olacak şekilde yanılgıya düşüldüğü gerekçesine dayanarak netice itibariyle davacıların istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b-1 maddesi çerçevesinde esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile söz konusu eksiklik gerekirse bilirkişilerden ek rapor alınmak suretiyle giderilmek üzere İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak dosyanın HMK'nın 353/1-a-6 maddesi çerçevesinde Mahkemeye gönderilmesine karar vermiştir.
21. Bu karar istinaf itirazları esastan reddedilen davacı tarafça temyiz edilmiş ise de Bölge Adliye Mahkemesi; 353/1-a-6 maddesi çerçevesinde verilen kararların kesin olduğundan bahisle ek kararla temyiz istemini reddetmiş, ek karara karşı yapılan temyiz istemi sonunda Özel Dairenin kararın kesin nitelikte olmadığı ve yargılamada bir eksiklik bulunduğu düşünülüyorsa bu eksikliğin bölge adliye mahkemesince giderilmesi gerektiği yönündeki bozma kararına karşı kararın kesin olduğu gerekçesiyle ek kararda ısrar ederek direnme kararı vermiştir.
22. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-a-6 maddesi çerçevesinde kurulan hükme karşı temyiz yoluna başvurulamayacağı, kararın kesin nitelikte olması nedeniyle içeriğinin de denetlenemeyeceği hususu Hukuk Genel Kurulunun yerleşik kararları ile kabul edilmiştir (23.11.2021 tarihli, 2018/2-946 Esas, 2021/1491 Karar; 16.03.2022 tarihli, 2019/3-453 Esas, 2022/1491 Karar; 01.11.2023 tarihli, 2022/1-750 Esas, 2023/1043 Karar sayılı kararlar). Bilhassa 362. maddeye yapılan ekleme sonrasında bu konuyla ilgili tereddütler de giderilmiştir.
23. Ne var ki somut olayda istinaf incelemesi sonunda tek başına temyiz yolu kapalı bir karar verilmemiştir. Bölge Adliye Mahkemesi bir yandan davanın bir tarafı için kesin nitelik arz eden bir karar verirken diğer taraftan mahiyeti itibariyle temyizi kabil bir hüküm tesis etmiştir. Böyle bir durumda söz konusu emsal içtihatlardaki gibi klasik anlamda bir 353/1-a-6 ile gönderme kararından bahsedilemeyeceği açıktır.
24. Bölge Adliye Mahkemesi taraflar arasındaki tek bir anlaşmazlık ile ilgili olarak bir yandan davacı taraf yönünden mahkemenin yaptığı yargılamayı ve değerlendirmeyi istinaf itirazlarının incelenmesine elverişli /yeterli olduğu değerlendirmesinde bulunarak işin esasını incelemiş, bir yandan da diğer tarafın aynı anlaşmazlıkla ilgili istinaf itirazlarını kabul ederek varlığı işin esasının incelenmesine engel bir eksikliğin bulunması koşuluna bağlı mahiyet taşıyan gönderme kararı tesis etmekle kendi içerisinde çelişen, istinaf sistematiği içerisinde yer almayan ve amacına da ayrı düşen bir hüküm tesis etmiştir.
25. Dolayısıyla hükmü usule ve hukuka uygun olmayacak şekilde bölerek tesis edilmiş bir kararın HMK'nın 353/1-a-6 maddesi kapsamında kaldığından bahsedilemeyeceğinden istinaf itirazlarının esastan reddedildiği belirtilmiş tarafın bu karara yönelik temyiz başvurusunun kesinlik gerekçesiyle reddedilmesinde ve buna ilişkin ek kararda direnilmesinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
26. Hâl böyle olunca; Özel Daire bozma kararında da belirtildiği üzere, İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılamada esasın incelenmesine engel bir eksikliğin mevcut olmadığı ve fakat hukukun/delillerin yanlış uygulandığı değerlendirmesinde bulunulmasına rağmen, HMK'nın anılan hükümleri çerçevesinde duruşma açılıp gerekirse yeniden bilirkişi raporu alınarak yanlış uygulandığı tespit edilen hususlar giderildikten sonra sonucuna göre yeni bir karar verilmesi gerekirken İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.
27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; usule aykırı ve birbiriyle çelişir şekilde bölünerek tesis edilmiş istinaf kararının kesin nitelik taşımadığı ve davacının temyiz itirazlarının reddedilmesine dair ek kararın yerinde olmadığı konusunda çoğunlukla hemfikir olunmakla beraber, kararı çelişki nedeniyle bozularak ortadan kaldırılmış Bölge Adliye Mahkemesinin, bundan sonraki aşamada ne şekilde inceleme yapacağı konusunda, açıklanan HMK hükümlerine uygun hareket etmek kaydıyla özgür olduğu, gerekirse en baştan usulüne uygun bir gönderme kararı tesis edebileceği gibi kendisinin de eksiklikleri ikmal ederek neticesine göre karar verebileceği, hâl böyle olunca bozma kararının ikinci bendindeki açıklamalara iştirak edilmediği ve kararın bu değişik gerekçelerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
28. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
29. Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373. maddesi uyarınca direnme kararını veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
12.03.2025 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 24’ü BOZMA, 1’i ise DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA YÖNÜNDE oy kullanmışlardır.
BİLGİ : “Talepler için düzelterek esas hakkında hüküm kurulup esastan red kararı verilirse dosya ilk derece mahkemesine gönderilemez” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 31 Mayıs 2022 tarihli kararı için bkz.