KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

HÜKMÜ VEREN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARININ BOZULMASINDAN SONRA HMK 124 HÜKMÜ GEREĞİ TARAF TEŞKİLİ SAĞLANABİLİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2024/10-286
Karar No       : 2025/94

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 07.12.2022
SAYISI                          : 2022/2671 E., 2022/2487 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 27.04.2022 tarihli ve 2022/2251 Esas,
                                        2022/6543 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki hizmet tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davalılar Şevket S. ve Sadettin yönünden davanın feragat nedeniyle; davalı E. Dış Ticaret A.Ş. yönünden ise ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı asıl; Antalya ilinde faaliyet gösteren E. Gece Kulübünde iki yıl çalışmasına rağmen yetmiş gün sigortalı gösterildiğini, ardından İstanbul ilinde faaliyet gösteren Hisar Gazinosunda on yıl kadar çalıştığını fakat bildirimlerin başka kişiler adına çıktığını, ayrıca Germencik E. Dış Ticaret adlı incir işletmesinde 2012 yılının 9. ayından 2016 yılının 8. ayına kadar çalıştığını ancak çalışmasının Kuruma tam bildirilmediğini ileri sürerek Kuruma bildirilmeyen hizmetlerinin tespitine karar verilmesini talep etmiş, 13.03.2017 tarihli dilekçesi ile davalılardan Şevket S. ve Sadettin isimli şahsa karşı açtığı hizmet tespiti davasından vazgeçtiğini bildirmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı E. Dış Ticaret A.Ş. usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi vermemiştir.

2. Fer'î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili; davacının talep ettiği dönemlere denk gelen tarihlerde dava dışı işyerlerinden Kuruma bildirilen çalışmalarının bulunduğunu, dava kamu düzenine ilişkin olduğundan uyuşmazlık konusunun özel bir duyarlılıkla araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

 İlk Derece Mahkemesinin 26.06.2019 tarihli ve 2016/722 Esas, 2019/261 Karar sayılı kararı ile; dava Şevket S. ve Sadettin isimli şahsa karşı da açılmış ise de bu davalılar yönünden davadan feragat edildiğinden davalı olarak E. Dış Ticaret A.Ş'nin kaldığı, banka kanalıyla davacıya yapılan ödemeler, bordro kayıtları ve Kuruma bildirilen gün sayılarının birbiriyle uyumlu olduğu, dinlenen tanıkların davacının hangi tarihler arasında sürekli çalıştığı yönünde bilgilerinin olmadığı, davacının davalı işyerinde sezonluk çalıştığı ve Kuruma bildirilen süreler dışında çalışmasının bulunmadığı gerekçesiyle davalılar Şevket S. ve Sadettin isimli şahıslar yönünden davanın feragat nedeniyle reddine, davalı E. Dış Tic. A.Ş. yönünden ise ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 14.12.2021 tarihli ve 2019/2080 Esas, 2021/2011 Karar sayılı kararı ile; davacı tarafından her ne kadar davalı E. Dış Ticaret A.Ş. unvanlı işyerinde 2012 yılı 9. ayından 2016 yılı 8. ayına kadar çalıştığı hâlde çalışmasının Kuruma tam bildirilmediği iddiasıyla eldeki dava açılmış ise de dava konusu dönemle çakışacak şekilde başka işyerlerinden bildirimlerin bulunduğu, dinlenen bordro tanıklarının anlatımları ile davacının hangi tarihler arasında tam ve sürekli çalıştığının kanıtlanamadığı, davacının Kuruma bildirilen süreler dışında çalışması bulunmadığından davanın reddine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararı isabetli ise de dava dilekçesinde husumet yöneltilen ve haklarında hüküm kurulan Şevket S. ve Saadettin isimli kişilere tebligat yapılmadan evvel bu kişiler yönünden davadan feragat edilmiş olmakla taraf sıfatını kazanamadıklarından haklarında hüküm kurulmasının hatalı olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine; İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "... Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davalı İşveren E. Dış Ticaret A.Ş. işyerinden, davacı adına 01/09/2012 - 15/11/2012, 01/11/2013 - 28/02/2014, 05/06/2014 - 30/08/2016 tarihleri arasında bildirimlerin bulunduğu, davacının talep dönemi 01/09/2012 - 31/12/2016 içerisinde, davalı yanından yapılan bildirimler ile birlikte farklı işverenler yanından da 01/06/2012 - 07/09/2012, 24/11/2012 - 20/12/2012, 09/09/20013 - 12/10/2013, 30/08/2016 - 18/01/2017 tarihleri arasında bildirimlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece davacının talebi yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de verilen karar eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalıdır.

Somut olayda; talep konusu dönem içerisinde 1160016, 1004195, 166456 işyeri sicil nolu farklı işverenler yanından bildirim olması karşısında, bunlar yanından yapılan bildirimlerin iptalinin istenip istenmediği davacıdan sorularak, davacının talebi kapsamında, davalı işyerinde çalıştığını iddia ettiği dönemde, başkaca işverenler tarafından yapılmış olan sigorta bildirimlerinin iptalinin de istendiğinin anlaşılması halinde; bu işverenlerin de, HMK 124 kapsamında, davacı tarafından husumet yöneltilerek, davaya dahiliyetleri sağlandıktan sonra; delilleri sorulup toplandıktan sonra sonucuna göre yapılacak irdeleme ile karar verilmelidir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve inceleme sonucu yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; vekil aracılığıyla takip edilen davada dava dışı işverenler tarafından yapılan bildirimlerin iptali ileri sürülmediği hâlde bu yönde davacı beyanının alınmasının iddianın kanıtlanması açısından dosyaya bir katkı sağlamayacağı, öte yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 357. maddesinde ilk derece yargılamasında incelenmeyen konuların istinaf aşamasında incelenmemesi ve yargılamaya yeni kişilerin katılmasının engellenmesinin amaçlandığı, aksi hâlde davaya katılması sağlanan yeni kişilerin savunma ve delillerini sunması ve bu kişiler yönünden ilk derece mahkemesinde yerine getirilmesi gereken yargılama süreçlerinin istinaf yargılamasında gerçekleştirilmesi sonucunun doğacağı, bu nedenle açık yasa hükmüne aykırı olan ve dava konusu dönemde bildirim yapan dava dışı işverenlerin HMK'nın 124. maddesine göre davaya katılımının sağlanmasını öngören bozma kararına uyulmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; dinlenen tanıkların iddiayı doğrular nitelikte beyanda bulunduklarından davanın reddine yönelik hüküm kurulmasının dosya kapsamına uygun olmadığını belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının 2012 yılı 9. ayından 2016 yılı 8. ayına kadar davalı işyerinde kesintisiz çalıştığı iddiasıyla açılan eldeki davada, talep konusu dönem içerisinde farklı işverenler yanından bildirimlerin olması karşısında Bölge Adliye Mahkemesince HMK'nın 357. maddesindeki hüküm gözetildiğinde bu işverenler yanından yapılan bildirimlerin iptalinin istenip istenmediği davacıdan sorularak başkaca işverenler tarafından yapılmış sigorta bildirimlerinin iptalinin istendiğinin anlaşılması hâlinde HMK'nın 124. maddesi uyarınca davacı adına bildirim yapan dava dışı işverenlere de husumet yöneltilerek davaya katılımları sağlandıktan sonra araştırma ve inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesinin mümkün ve gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 124. ve 357. maddeleri.

2. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin 1. fıkrası ve 86. maddesinin 9. fıkrası.

2. Değerlendirme

1. Öncelikle uyuşmazlığa ilişkin yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

2. Bir davanın taraflarının hatalı olan mahkeme kararının düzeltilmesi veya verilen kararın daha üst bir mahkemece denetlenmesi yönündeki istek ve ihtiyaçları kanun yolu kavram ve kurumunun doğmasına neden olmuştur. Kanun yolları ile hukuk sisteminde denetim ve uygulama birliği sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca yargı denetimi arttıkça kararların hatalı olma ihtimâli azalacak ve yargı kararlarına duyulan güven de artacaktır.

3. İlk derece mahkemesince yapılan yargılamanın ve bu kapsamda somut olaya uygulanması gereken hukuk kuralının doğru tespit edilip edilmediğinin ve tespit edilen hukuk kuralının somut olaya doğru uygulanıp uygulanmadığının denetimi, kanun yolunun kapsamını oluşturmakta olup tüm kanun yollarında hukuki denetim yapılmasına rağmen vakıa denetimi tamamında yapılmamaktadır.

4. Kanun yollarına başvurunun iki etkisinden söz etmek mümkündür. Kanun yollarına başvurunun ilk etkisi, aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmesinin önlenmesidir. Kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmemesi, kanun yolunun erteleyici etkisi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, kanun yoluna başvurunun erteleyici etkisi ile kararın infazı için kesinleşmesinin gerekip gerekmediği meselesinin birbirinden tamamen ayrı konular olduğunu belirtmek gerekir.

5. Kanun yolunun ikinci etkisi, aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak üst makamca denetlenmesi anlamına gelen aktarıcı etki olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanun yolunun aktarıcı etkisi kapsamında aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak kararı veren makamdan başka bir makam tarafından incelenmesi, böylelikle karar veren hâkimden başka bir hâkim veya birden fazla hâkimin uyuşmazlığı inceleyerek karar vermesi ve varsa karardaki hataların giderilmesi sağlanır. İstisnaî olarak kararı veren makamca yapılan denetim, kanun yoluna başvurunun aktarıcı etkisini ortadan kaldırmaz. Zira kararı veren makamca yapılan denetimde de karar yeniden incelenmekte ve denetlenmektedir.

6. Kanun yolları hukukumuzda olağan ve olağanüstü kanun yolları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kesinleşmiş kararlara karşı olağanüstü kanun yoluna başvurulması mümkün iken kesinleşmemiş kararlar için öngörülen kanun yolları olağan kanun yollarıdır. Olağan kanun yoluna başvuru kural olarak hükmün icrasını değil sadece şekli anlamda kesinleşmesini engellemektedir.

7. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun (5235 sayılı Kanun) ile kabul edilen istinaf, 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete başlayan Bölge Adliye Mahkemeleri ile birlikte hukuk sistemimize dâhil olmuştur. Bu kapsamda istinaf ve temyiz olağan; yargılamanın yenilenmesi ve kanun yararına temyiz olağanüstü kanun yolları olarak kabul edilmiş, karar düzeltme kanun yolu ise hukuk sistemimizden çıkarılmıştır.

8. Olağan kanun yollarından biri olan istinaf hukuk yargılamasının öncelikli amacı, kesinleşmemiş ilk derece mahkemesi kararlarını hem maddi hem de hukuki yönden denetleyerek gözden geçirmektir. Bu kanun yolu ile yargı kararlarına güven duyulması ve hata yapılma ihtimalinin azaltılması amaçlanmaktadır. Bu özellikleri karşısında hem erteleyici hem de aktarıcı bir etkiye sahip olduğu söylenebilir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.03.2021 tarihli ve 2020/9-6 Esas, 2021/342 Karar ile 01.02.2023 tarihli ve 2022/10-584 Esas, 2023/13 Karar sayılı kararları).

9. İstinaf, bir kanun yolu olmakla birlikte temyiz yolundan farklı olarak ilk derece mahkemesi kararının denetlenmesi yanında aynı zamanda gerektiğinde yeni bir yargılama yapılması ve hüküm mahkemesi gibi karar verilmesi söz konusudur.

10. İlk derecedeki tahkikatın amacı, uyuşmazlıkla ilgili tarafların delillerini toplayıp değerlendirdikten sonra uyuşmazlığı çözüp karara bağlamak iken temyiz incelemesinin amacı denetimdir. İstinafta ise hem ilk derece mahkemesinin gerçekleştirdiği tahkikat denetlenir, hem de gerekirse yeniden inceleme yapılarak karar verilir. Zira istinaf yolunda sadece hukuki denetim değil aynı zamanda maddi vakıa denetimi de yapılmaktadır. Bu açıdan istinaf incelemesi ne ilk derece yargılamasının ne de temyizin özelliklerini tam olarak taşımamaktadır.

11. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, istinaf ile ilgili dar ve geniş istinaf sistemi olmak üzere iki sistem öngörülmüş olup geniş anlamda istinaf sisteminde ilk derece yargılamasındaki gibi yeniden inceleme yapılmakta, maddi mesele, ortaya çıkan değişiklikler herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın ileri sürülen yeni delil ve olaylar yeniden ele alınarak incelenmektedir. Dar anlamda istinaf sisteminde ise ilk yargılamadaki her şey yenilenmemekte, ilk yargılama baştan sona aynen tekrarlanmayarak maddi olay incelemesi yapılmakta ve kural olarak özellikle ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen hususlar incelenmemektedir. Başka bir deyişle dar anlamda istinaf sisteminde verilen kararın ileri sürülen hususlar çerçevesinde maddi ve hukuki denetimi yapılmaktadır.

12. Hukukumuzda dar anlamda istinaf sistemi kabul edilmiş olup istinaf incelemesinin kapsamını HMK'nın 355. maddesi belirlemiştir. Bu madde hükmü dikkate alındığında kamu düzenine aykırılık hâlleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapılır, istinaf sebebi ile bağlı kalınmak kaydı ile bu konudaki delillerin toplanması ve incelenmesi söz konusu olur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama tümüyle tekrarlanmayıp sadece yanlışlık ya da eksiklik tespit edilen noktalarda yargılama yapılarak deliller toplanıp değerlendirildikten sonra kararın düzeltilmesi sağlanır.

13. Nitekim HMK'nın 357. maddesinin 1. fıkrası; "Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinde karşı dava açılamaz, davaya müdahale talebinde bulunulamaz, davanın ıslahı ve 166 ncı maddenin birinci fıkrası hükmü saklı kalmak üzere davaların birleştirilmesi istenemez, bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz." şeklinde düzenlenmiş olup istinaf aşamasında yapılamayacak işlemler açıkça ve sınırlı olarak belirtilmiştir.

14. O hâlde HMK'nın 357. maddesindeki hükme göre bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacak hususlar ile ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.

15. Bu durumda istinaf aşamasında yapılamayacak işlemlerin istisnalarından birinin resen göz önünde tutulacak hususlar olması sebebiyle bölge adliye mahkemesinin kendiliğinden inceleyebileceği bir hususun varlığının tespiti hâlinde bu vakıa hakkında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenebilir, yeni deliller değerlendirilebilir. Nitekim HMK'nın 357. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere bölge adiye mahkemesince kendiliğinden incelenecek hususlar taraflarca da ileri sürülebilir.

16. Bu aşamada bölge adliye mahkemesince verilebilecek kararlar üzerinde durulmalıdır. Bölge adliye mahkemesince yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu kanaatine varılması hâlinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilecektir (HMK md. 353/1-b-1).

17. Duruşma yapılmasına gerek olmayan HMK'nın 353. maddesinin (a) fıkrasının 1 ilâ 6. bentleri arasında düzenlenen usuli hataların bulunduğu durumlarda bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını kaldırıp dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verir.

18. Bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunda ileri sürülen sebeplerin doğru olduğuna kanaat getirirse bu durumda ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kurmak suretiyle ilk derece mahkemesince dava reddedilmiş ise ret kararını kaldırarak davanın kısmen ya da tamamen kabulüne; dava kabul edildiği hâlde reddi gerekmekte ise kabul ya da kısmen kabul kararını kaldırarak ret kararı verir. Ayrıca yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verir.

19. Gelinen bu noktada temyiz kanun yolu üzerinde durulmalıdır. Temyiz yolu HMK'nın 361 ve devam eden maddelerinde düzenlenmiş ve bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.

20. Bozma sebepleri ise HMK'nın 371. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması, dava şartlarına aykırılık bulunması, taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi ve karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikler bulunması olarak belirtilmiş olmakla birlikte, 369. maddenin 1. fıkrasındaki hüküm gereğince Yargıtay tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.

21. Yargıtay taraflarca ileri sürülen veya kendisinin tespit ettiği temyiz sebeplerini yerinde görürse bozma kararı verecektir. Ancak bozma kararı bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararı kaldırıp düzelterek veya davanın esası hakkında yeniden verdiği bir karara ilişkin ise dosya kararı vermiş olan bölge adliye mahkemesine veya uygun görülen başka bir bölge adliye mahkemesine gönderilecektir (HMK md. 373/2).

22. Yargıtayın bozma kararı bölge adliye mahkemesi tarafından verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir (HMK md. 373/1).

23. Burada iki durum arasındaki fark şu noktadadır: Birincisinde (md. 373/2), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını yanlış bulup yeni bir karar vermiştir; ikincisinde ise (md. 373/1), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını doğru bularak istinaf başvurusunu reddetmiştir. Birincisinde, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi normaldir. Çünkü artık ilk derecenin bir kararı mevcut değildir, bozulan karar bölge adliye mahkemesinin kararıdır, dosya kararı bozulan mahkemeye (dereceye) gönderilmektedir. İkincisinde ise her ne kadar bozma kararı bölge adliye mahkemesi kararına ilişkin olsa da özünde ilk derecenin kararı bozulmuştur. Çünkü bu durumda istinaf aşamasında bir karar verilmemiş, sadece ilk derecenin kararı doğru bulunmuş ve istinaf başvurusu reddedilmiş demektir. İstinafın kararı bozulmakla aslında ilk derecenin kararı yanlış bulunduğundan dosya ilk dereceye gönderilmektedir (Muhammet Özekes, Pekcanıtez Usûl, Cilt III, 15. Baskı İstanbul 2017, s. 2302).

24. Dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderildiği durumlarda bölge adliye mahkemesi, HMK'nın 360. maddesinin atfıyla 344. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Bölge adliye mahkemesi yaptığı değerlendirme sonucu bozma kararının doğru olduğu kanaatine varırsa bozmaya uyulmasına karar verecektir. Bozmaya uyma kararı ile birlikte kendisi için o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Ayrıca uyma kararı, mahkemenin vermiş olduğu önceki kararının hatalı olduğu ve Yargıtayın bozma kararı doğrultusunda yeniden inceleme yaparak karar vereceği anlamına gelmektedir (Özekes, s.2308).

25. Bu noktada vurgulanmalıdır ki, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp düzelterek veya yeniden esas hakkında karar vermesi ve bu kararın da Yargıtay tarafından bozulması ile ilk derece mahkemesi kararı hayatiyetini kaybetmiş olur.

26. Gelinen noktada hizmet tespiti davası incelenmelidir.

27. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında, "Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir." yönünde düzenleme bulunmaktadır.

28. Bu durumda 01.10.2008 tarihinden sonraki dönem bakımından 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup uyuşmazlık konusu dönem dikkate alındığında davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanun hükümleridir. 5510 sayılı Kanun'un 86. maddesinin 9. fıkrasında, "Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır." hükmüne yer verilmiştir.

29. Öte yandan Kanun'da öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak bu kimselerin ayrıca Kanunda sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 5510 sayılı Kanun'un 4. ve 92. maddeleri gereğidir.

30. Ne var ki sigortalılığın oluşumu için fiili çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Fiili ve gerçek bir çalışmanın varlığı tespit edilmediği sürece sigortalılıktan söz edilemez.

31. Gelinen bu noktada fiili çalışmanın varlığının hangi kanıt ve olgularla belirleneceği konusu üzerinde durulmalıdır.

32. Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten de hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup kendiliğinden araştırma ilkesi uygulandığından bu tür davalarda ispat yükü bir tarafa yükletilemez.

33. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar kolluk aracılığıyla araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.

34. Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak elde edilen bilgilerin beyanlarında belirttikleri olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsamı ve kapasitesi ile niteliği bu beyanlar çerçevesinde kontrol edilmelidir.

35. Diğer taraftan bu davalarda işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.

36. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 27.05.2021 tarihli ve 2017/(21)10-2130 Esas, 2021/640 Karar; 09.11.2022 tarihli ve 2021/(21)10-553 Esas, 2022/1475 Karar; 27.09.2023 tarihli ve 2022/10-848 Esas, 2023/853 Karar; 25.09.2024 tarihli ve 2023/10-369 Esas, 2024/462 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

37. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki bu tür davalarda husumetin sigortalıyı çalıştıran işverene ve Kuruma yönetilmesi gerektiği Yargıtay içtihatları ile kabul edilmiş, mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun (5521 sayılı Kanun) 7. maddesine 6552 sayılı Kanun'un 64. maddesi ile eklenen 4. fıkradaki düzenleme ile de hizmet akdine tâbi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda davanın Kuruma resen ihbar edileceği ve ihbar üzerine Kurumun davaya davalı yanında fer’î müdahil olarak katılacağı öngörülmüştür. Bu yöndeki hükme 5521 sayılı Kanun'u yürürlükten kaldıran 25.10.2017 yürürlük tarihli 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 4. maddesinin 2. fıkrasında da aynen yer verilmiştir. Bu itibarla hizmet tespiti davalarının davalısı işçiyi çalıştıran işveren olmakla mahkeme kararını infaz edecek olan Kurumun işverenden o döneme ait prim belgelerini vermesini talep etmesi, verilmediği takdirde resen düzenlemesi gerekmektedir. Tespit edilen döneme ilişkin primler de gecikme zammı ile birlikte Kurum tarafından işverenden tahsil olunmaktadır. Öte yandan gerçeğe aykırı sigortalılık bildirimleri söz konusu olduğunda bu bildirimlerin Kurumca iptal edilmesinin yanı sıra işveren hakkında Kanun’da öngörülen idari para cezası ve diğer yaptırımların uygulanması ayrıca işverenin yararlandığı teşvik veya teşvikler varsa bunların iptal edilerek yapılan ödemelerin geri alınması gündeme gelecektir.

38. Somut olayda, davacının davalıya ait işyerinde 2012 yılı 9. ayından 2016 yılı 8. ayına kadar kesintisiz çalıştığının tespiti istemiyle açtığı eldeki davada, davalı işveren E. Dış Ticaret A.Ş. işyerinden davacı adına 01.09.2012-15.11.2012, 01.11.2013-28.02.2014, 05.06.2014-30.08.2016 tarihleri arasında bildirimlerin bulunduğu, davacının talep dönemi içerisinde farklı işverenler yanından da 01.06.2012-07.09.2012, 24.11.2012-20.12.2012, 09.09.2013-12.10.2013 tarihleri arasında bildirimlerinin bulunduğu anlaşılmıştır.

39. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulmakla ilk derece mahkemesi kararı hayatiyetini kaybettiğinden Bölge Adliye Mahkemesinin artık denetim mahkemesi değil hüküm mahkemesi sıfatıyla hareket ettiği açıktır. Öte yandan istinaf incelemesi sırasında yapılamayacak işlemleri düzenleyen HMK'nın 357. maddesine göre resen gözönünde tutulacak hususlar madde kapsamında olmadığı gibi kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespitine ilişkin eldeki davada davacı adına ihtilaf konusu dönem içerisinde dava dışı işverenler tarafından yapılmış bildirimler bulunmakta olup yapılan yargılama sonucunda verilecek hükmün sözü edilen işverenlerin hak alanını etkileyebilecek mahiyette olduğu da gözetildiğinde; hüküm mahkemesi sıfatıyla hareket eden Bölge Adliye Mahkemesince uyuşmazlık konusu çalışma döneminde 1160016, 1004195, 166456 sicil numaralı farklı işverenler yanından bildirim olması karşısında bu işverenler yanından yapılan bildirimlerin iptalinin istenip istenmediği davacıdan sorularak davalı işyerinde çalıştığını iddia ettiği dönemde başkaca işverenler tarafından yapılmış olan sigorta bildirimlerinin iptalinin de istendiğinin anlaşılması halinde bu işverenlere de HMK'nın 124. maddesi kapsamında husumet yöneltilerek davaya katılımları sağlandıktan ve ilgili işverenlerin göstereceği deliller toplandıktan sonra sonucuna göre yapılacak irdeleme ile karar verilmesi gerekmektedir.

40. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, HMK'nın 357. maddesi uyarınca istinaf aşamasında davaya müdahale mümkün olmadığından bu aşamada HMK'nın 124. maddesinin uygulanması suretiyle davaya yeni davalıların katılamayacağı, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

41. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

42. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

05.03.2025 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I  O Y"

Dava, sigortalı olarak çalışmanın tespitine ilişkindir.

İlk Derece Mahkemesince davanın reddine tarar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince karar kaldırılarak düzeltme suretiyle yeniden davanın reddi yönünde hüküm kurulmuştur.

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi; davacının istediği dönem içinde başka işverenler tarafından bildirim yapılmış olması nedeniyle, davacının beyanı alındıktan sonra HMK 124. maddesi gereği işlem yapılması için karar bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince direnilmiştir.

Çözümlenmesi gereken husus, davacının beyanının alınmasına lüzum bulunup bulunmadığı, buradan hareketle HMK'nın 124. maddesinin uygulanması hâlinde, bu durumun HMK 357. maddesi karşısında mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Davacının istemiş olduğu dönemde kesintisiz çalıştığını ifade etmesi mutlak manada hâkimi bağlamaz. Bu dönem içinde başkaca işverenler yanında çalışması varsa bu çalışmalara ilişkin talep reddedilir, kalan kısımlar için ispat hâlinde talebin kabulüne kar verilir. Hâkim talepten daha azına her zaman karar verebilir (HMK 26. md). Bu nedenle bozmanın bu kısmına katılmak mümkün değildir.

Diğer yandan HMKnın 357. maddesinde açıkça istinaf aşamasında davaya müdahaleyi yasaklamıştır. Hal böyle olunca bu aşamada davaya yeni davalıların veya müdahale ile yeni davacıların katılması da mümkün değildir. Bir dava kamu düzenini ilgilendiriyorsa, Bölge Adliye Mahkemesince resen göz önüne alınabilecek olan hususlar “ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar”dır. Bu maddede düzenlenen diğer hususların istinaf aşamasında uygulanması yasaklanmıştır.

Açıklanan bu nedenlerle ve Bölge Adliye Mahkemesinin direnme gerekçesinde belirttiği hususlarla kararın onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.

Üye
Hasan Kaya

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 23’ü BOZMA, 2’si ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.

İÇTİHAT YORUMU : “Bu (m. 357) düzenleme, istinaf mahkemesinin ilk derece mahkemesinin kararına karşı gidilen istinaf talebi üzerine yapılan kanun yolu incelemesi bakımındandır. Buna karşılık, istinaf mahkemesi bir davaya ilk derece mahkemesi sıfatı ile bakmakta ise, bu hüküm uygulanmaz.” (YILMAZ, Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Genişletilmiş 4. Baskı, C: 4, Ankara, 2021, s. 4984)